Ekleme
Tarihi: 06 Ocak 2025 - Pazartesi
Tanju Özcan’ın aynı zamanda bir avukat olması, hukukun üstünlüğünü savunması gereken bir kişinin, hukuksuzlukları savunuyor olması açısından korkunç bir trajedidir. Bir avukat, yargı ve hukukun koruyucusu olmalı, adaletin sağlanmasında örnek bir duruş sergilemelidir. Ancak Özcan, hukuk bilgisini ve mesleki kimliğini, popülist söylemler ve kişisel ideolojik çıkarlar doğrultusunda kullanarak, toplumun güvenini sarsıyor. Bu durum, hem hukuk camiası hem de toplumsal barış için büyük bir tehdit oluşturuyor.
Bir avukatın, hukuksuz bir yaklaşımı savunması, sadece mesleki etikle değil, tüm adalet sistemine olan güvenle de çelişiyor.
Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, son dönemde yaptığı açıklamalarla büyük bir tartışma yaratmaya devam ediyor. Bir Youtube programında, "Suriyelilerin iş yeri ruhsatlarını hukuksuz şekilde iptal ettim" şeklindeki ifadeleri, sadece yerel yönetim anlayışını değil, aynı zamanda toplumsal barışın ne kadar kolayca zedelenebileceğini gözler önüne seriyor. Özcan, şehre Suriyeli yerleşmesini istemediğini belirterek, adeta Bolu’yu bir "giriş çıkış yasaklı bölge" haline getirmek istediğini ima etti.
Ancak bu söylemler, bir belediye başkanının toplumuna yönelik sorumluluğunun çok ötesine geçiyor. Belediyelerin, sadece altyapıyı düzenlemekle kalmayıp, farklı kimliklere ve etnik kökenlere saygı göstererek toplumsal uyumu sağlaması beklenir. Özcan’ın "Arapça tabela istemiyorum" ve "Suriyelilere yardım etmeyeceğim" gibi açıklamaları, sadece popülist bir yaklaşım değil, aynı zamanda halkı bölme ve dışlama çabası olarak görülüyor.
Özcan’ın açıklamalarındaki en tehlikeli nokta ise, hukukun hiçe sayılmasında herhangi bir tereddüt göstermemesi. "Yaptıklarım hukuka uygun muydu?.. Muhtemelen değildi" diyerek, hukuksuz bir uygulamayı savundu. Bir belediye başkanının hukuksuzluğu savunması, toplumsal güveni zedeler ve hukuk düzenine olan inancı sarsar. Hukuk, ideolojiler ve siyasi görüşler üstü bir değerdir ve bir yönetici, bunun bilincinde olmalıdır.
Özcan’ın, "Gitselerdi idare mahkemesine dava açsalardı" şeklindeki ifadesi, yaptığı eylemlerin hukuka ne kadar aykırı olduğunu açıkça itiraf etmekten başka bir şey değildir. Bu durum, yerel yönetimin hata yapmasını aşan bir meseleye dönüşür ve halkın haklarını ihlal etmeye yönelik bir bilinçli tavır olarak değerlendirilmelidir.
Popülist söylemlerle toplumu kutuplaştıran bir lider, tarih önünde asla kahraman olarak anılmayacaktır. Gelecek nesiller, bu tür açıklamaları "kahramanlık" değil, toplumu bölen ve düşmanlaştıran bir dil olarak hatırlayacaklardır. Özcan, bu yaklaşımın yarattığı derin yaraları göz önünde bulundurmalı ve halkla yüzleşmesi gerektiğinin farkına varmalıdır.
Bir belediye başkanının halkını, etnik köken, din veya inanç farklılıklarına göre ayırarak politika üretmesi, sadece o şehri değil, tüm toplumu tehlikeye atar. Özcan’ın halkı birleştirici bir dil yerine, kutuplaştırıcı bir yaklaşım sergilemesi, toplumun temel değerlerine büyük bir zarar vermektedir. Eğer bir yönetici, sadece kendi ideolojik görüşlerini ön planda tutarak hareket ederse, kazanan kimse olmayacaktır. Bu, Bolu için olduğu kadar tüm Türkiye için de geçerli bir gerçektir.
Tanju Özcan, yerel yönetim sorumluluğunu yerine getirirken, hukuka ve toplumsal barışa daha fazla zarar vermemek için, her kesimi kucaklayarak ve adaletin ışığında hareket etmelidir. Aksi takdirde, sadece popülist bir söylemle değil, aynı zamanda toplumsal yapıya büyük bir tehdit oluşturacak adımlar atmış olacaktır.