Türkiye’nin siyasi arenasında, ifade özgürlüğü ve hakaret arasındaki sınırların çizilmesi sık sık tartışma konusu oluyor.
İzmir’de bir sokak röportajında AK Parti seçmenine yönelik hakaretlerde bulunan ve Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alan Dilruba K., bu eylemleri nedeniyle tutuklandı.
Ancak bu olayın ardından yaşanan gelişmeler, konunun derinliğini ve siyasetin bu mesele üzerindeki etkilerini daha da karmaşık hale getiriyor.
Dilruba K.’nın tutukluluğu sırasında ve sonrasında , CHP’den gelen destek şaşırtıcı bir boyut kazandı.
Dilruba K., cezaevinden tahliye edildikten sonra CHP’nin lideri Özgür Özel’in ziyaretine gitti. Bu ziyaret, neredeyse bir tören havasında, büyük bir önem ve özenle gerçekleştirilmiş gibi göründü.
CHP’nin bu tavrı, hakaret ve ifade özgürlüğü arasındaki sınırların nasıl esnetildiğini ve siyasi çıkarlar doğrultusunda nasıl farklı değerlendirildiğini gözler önüne seriyor.
Peki, benzer hakaretler Özgür Özel’e yöneltilmiş olsaydı ne olurdu?
Özgür Özel, "beyni emcüklenmiş geri zekalılar" gibi ifadeleri ifade özgürlüğü olarak mı değerlendirirdi, yoksa bu tür hakaretlere karşı sert bir tutum mu sergilerdi ?..
CHP’nin bu konudaki yaklaşımı, siyasi figürlere yönelik hakaretlerin nasıl farklı değerlendirilebileceğini ve bu farklılığın ne anlama geldiğini gösteriyor.
İfade özgürlüğü ile hakaret arasındaki sınırların net bir şekilde çizilmesi, adil bir hukuki değerlendirme ve toplumsal adaletin sağlanması açısından büyük önem taşır.
CHP’nin çifte standartlı tutumu, hakaretlerin siyasi çıkarlar doğrultusunda nasıl farklı biçimlerde değerlendirilebileceğini ve adaletin nasıl etkilenebileceğini gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak, adil bir değerlendirme ve toplumsal eşitlik için, hakaret ile ifade özgürlüğü arasındaki farkın net bir şekilde anlaşılması ve bu farkın hukuki uygulamalara doğru bir şekilde yansıması gerekmektedir.