Tolstoy’un "İnsan Ne ile Yaşar" kitabında anlatılan Pahom’un hikâyesi, aslında hepimizin hayatına dair önemli dersler barındırıyor.
Sıradan bir çiftçi olan Pahom, daha çok toprak elde etme hırsına kapılıyor ve karşısına çıkan fırsatı kaçırmıyor.
Cömert reis ona, "Güneş doğarken başla, güneş batana kadar katettiğin tüm topraklar senin, ama geri dönemezsen hiçbir şey kazanamazsın" diyor.
Pahom daha çok yer kaplayayım derken, hırsına yenik düşüyor.
Toprağı ne kadar çok olsa da güneş batmadan başladığı noktaya geri dönmesi gerekiyor. Ama işte o hırs, o doyumsuzluk, Pahom’u sona yaklaştığında yere seriyor.
Reis haklı; sonunda Pahom’a gereken toprak, bir mezar kadar !..
Bu hikaye, aslında hepimizin hayatında kendine yer buluyor.
Biriktirdiklerimizle övünüyoruz; evler, arabalar, eşyalar…
Ama asıl soruyu sormuyoruz:
Gerçekten neye ihtiyacımız var ?..
Hayatın özüne dair bir farkındalık mı, yoksa bitmek bilmeyen bir doyumsuzluk mu ?..
O sofrada bir bardak çayın, bir parça ekmeğin değerini ne zaman anlayacağız ?..
Gözlerimizle görüp, elimizle dokunabildiğimiz her şeyin asıl zenginlik olduğunu ne zaman fark edeceğiz ?..
Hayatın hırslarına kapılmadan, elimizdekinin değerini bilmek mi asıl mesele, yoksa hep daha fazlasını istemek mi ?..
Her şeyi elde etmek için koşarken, aslında insan olmanın ne demek olduğunu yitiriyor olabilir miyiz ?..