7 Ekimde başlayan savaş ile İsrail-Filistin arasında eskiden beri süregelen mücadele, başka bir boyut kazanmış durumda. Dünyanın büyük bir bölümü olayın tarihi ve hukuki boyutunu(son yazım) bilmediğinden İsrail'in Filistinlilere yönelik uyguladığı hukuksuz uygulamalarının neticesinde patlak veren bu çatışmadan ancak birkaç ay önce haberi oldu. Bu yönüyle Filistinlilerin haklı vatan savunması, İsrail’in baskılarına uygulanan medyatik sansür ve yasaklara rağmen ilk kez uluslararası medyada geniş yer bulmuş oldu.
Gazze’nin askeri kanadı olan Kassam tugaylarının yıllarca verdiği mücadele sayesinde edindiği tecrübe ile bu saldırıda farklı bazı metodlar kullandığı göze çarpmaktadır.. Görüldüğü kadarıyla Hamas’ın askeri kanadının bu saldırısında ki asıl amacı; Öncekilerinden farklı olarak İsrail'in saldırılarına misliyle karşılık vererek sivillerden öcalmak değil, İsrail'in servis ettiği “Bakın haklı biziz, barbar ve sınır tanımayan teröristlere karşı savaşıyoruz.” diyerek iç ve dış kamuoyunu yanıltmaya yönelik çabalarını bitirme amaçlı çalışılmış bir taktiktir diyebiliriz.
Her türlü zor koşulda profesyonelce ve metanetle hareket eden bu milletin haklı mücadelesine beraberce tanık oluyoruz. Bunu yaparken çok kısıtlı imkanlara rağmen kendi silahlarını yapabiliyor, medyayı çok etkili biçimde lehine kullanıyor, hiçbir ülkeye satılmayan son teknoloji ağır sınıf Merkava tanklarının dahi nasıl basitçe imha edildiğini dünyaya servis edip, yenilmez sanılan! orduların acizliğini ortaya koyabiliyorlar. Sözde “dünyanın en ahlaklı ordusuyuz” iddiasının aksine aslında son derece korkak, tecrübesiz ve hukuk tanımaz olduklarını yaptığı yayınlarla ispat edebiliyorlar. Bu sayede herşeye hazırlıklı ve planlı olarak girildiği belli olan bu zorlu (taktiksel-psikolojik) savaşı kayıplara rağmen başarıyla yürütüyorlar.
İsrail güçlerinin aldığı sınırsız destekle beraber geçen 100 günün sonunda hala esirlerini kurtaramamış olarak yer yer geri çekilme kararı almaları, taktik savaşının yanında psikolojik savaşı da kaybetmeye başladıklarını gösteriyor. Bu savaşta Hamas mücahitlerinin en önemli başarılarından birisi; aldıkları esirlere Batı Şeriada ki esirlere yapılanlara misilleme yapmak yerine, zorunlu olarak kaçırdıkları tutsaklara kendi yiyeceklerini paylaşarak İslam ahlakını ve filistin nezaketini israillilere bizzat göstermeleri olmuştur. Sivil-milis ayrımı yapmaksızın hastane-okul demeden kendi vatandaşı olma ihtimaline rağmen bombalayan İsrail bir tarafta iken, insan olarak dahi görülmeyen Hamas mücahitlerinin elindeki bir esirin köpeğine bile nazik ve koruyucu yaklaşım sergilemesi ise, öbür tarafta bir hakikat olarak durmaktadır.
İsrail anlaşmaya yanaşırsa evlerine dönebilecek olan bu tutsaklar, gördükleri şefkatli muamele sayesinde topluma dayatılan tezlerin aksine gerçekleri görüp “bizi Hamas değil İsrail öldürüyordu” diyeceklerdir. Daha sonra belki de (gizli-aşikar) İslam’ı kabul etmeleri işten bile değildir. Bu sayede Yahudi toplumu ile ilgili Kur'an'ın belirttiği bir gerçek daha gün yüzüne çıkmış olacaktır.
“Onlar sizinle toplu olarak, ancak surla çevrilmiş kasabalar içinde veya güvenli duvarlar arkasından savaşırlar. Kendi aralarındaki çekişmeleri ise çok çetindir; onları birlik sanırsın, oysa kalpleri darmadağınıktır…” (Haşr/14)
Geçen hafta itibariyle 100 günü aşmış olan bu orantısız güç kullanımı devam ederek sözde terörle mücadelenin ötesinde kasıtlı bir soykırıma dönüşmüş durumdadır. İletişim bağlantıları, ilaç, hastane, su, barınak, yakıt, güvenli bölge gibi en temel ihtiyaçlardan dahi mahrum bırakılan tüm Gazze coğrafyası, dünyanın gözü önünde adeta ölüme terk edilmiş durumda. Yaşananlardan daha kötüsü ise; dünya kamuoyunda bazı insaf sahibi Avrupalı aktivistlerin, Afrikalı avukatların ve Türk halkının dışında hemen hemen herkesin bu insafsızlığa tepki göstermeyerek adeta destek olmasıdır.
Son 73 yılda Filistinliler ya öldürülüyor veya çeşitli bahanelerle sürgün ediliyorlar. Günümüzde Filistinlilerin sadece yüzde 38’i Filistin’de yaşıyor. Bu uygulama kim olursa olsun kabul edilebilir değildir. Buna karşı herkesin elindeki imkanlarla yapabileceği bir şeyleri elbet vardır. Topu taca atmadan tepkimizi gösterebileceğimiz pekçok alternatifiniz var. Protesto, kınama, miting, boykot, seminer, dua, kunut, maddi yardım, yayın, makale, kalben sevmek, zulme tepki, yürüyüş, paylaşımlara destek vermek vb birçok başlıkla insani ve tarihi borcumuzu ortaya koymalıyız.
Bu gündem ile alakalı gönlüme düşen bir kaç satırı buradan sizlerle paylaşmak isterim;
Bize, oturduğumuz yerden zafer için dua etmek, onlara ise zafer için cihad etmek düştü..!
Bize, sadece kınamak ve söylenmek, onlara ise imkansızlıklara rağmen şükretmek düştü..!
Bize, oturup kahrolsun israil naraları atmak, onlara ise düşmanın kalbine korku salmak düştü..!
Bize, gıyabi cenaze namazları kılmak, onlara ise ayrımsız bombalanarak şehit olmak düştü.!
Bize, bir kahveden bile vazgeçmeden boykot etmek, onlara ise olmayan su elektrik ve ilaç ile yaşamak düştü.!
Bize, Kudüs'ü bile görmeden Kudüs mitingleri yapmak, onlara ise Kudüs’e sahip çıkmak için jop ve gaz yemek düştü.!
Bize, cebimizde ki birkaç kuruşla yardım göndermek, onlara ise evinden ailesinden olma pahasına da olsa vatanını savunmak düştü.!
Bize, Fetih sureleri okuyup bağışlamak, onlara ise Fetih-zafer için tüneller kazıp hazırlık yapmak düştü..!
Bize, toplantılar yapıp insanlığın uyanması için harekete geçme çağrıları yapmak, onlara ise sadece Allah'a tevekkül edip kahramanca çarpışmak düştü.!
Bize, çocuklarımız için elbise ve oyuncak beğenmek, onlara ise kendi çocuklarını kefene sarıp da suçu kimseye atmadan "Hasbiyallah" demek düştü..!
Bize, konsoloslukların ve dükkanların camlarını taşlamak, onlara ise kanalizasyon borularından füzelerle İsrail'in gök kubbesini indirmek düştü..!
Bize, ılımlı söylemler ile kınamalar, onlara ise “hayvanlar gibi öleceksiniz” diyerek saldıranlara “Asıl yenilen sizsiniz!” diyecek kadar cesur olmak düştü..!
Bize, Kuran'da Yahudilere, yaptıklarından dolayı zillet verildiğini okumak (3/112), onlara ise yahudilere vaad edilen bu zilleti ve korkuyu yaşatmak düştü.!
Zafer duasıyla..