Son yıllarda artış gösteren ve bu günlerde de Ortadoğu kökenli terör faaliyetlerinin başta Ortadoğu coğrafyası olmak üzere tüm dünyayı fena şekilde etki altına aldığını görüyoruz. Teröre ve terör olaylarına baktığımızda arkasında veya altından ABD’nin veya AB ülkelerinin çıktığını görmek bizleri hiç şaşırtmıyor. Terör belasından 40 yıldır çeken bir ülke olarak, birçok vatandaşlarımızı kadın, çocuk, yaşlı genç demeden, Güvenlik Korucularımızı, Asker ve Polislerimizi şehit verdik. Türkiye olarak baktığımızda (yukarıda yazdığım gibi arkasında ve destekçileri ABD ve AB ülkelerinin olduğunu yakından izledik…
Siyasal, dinsel veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere, resmi, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddeti içeren yol olarak tanımlanan terörizmin kökeninin M.Ö. Eski Yunan ve Roma’ya kadar uzandığını görmekteyiz. Dünyadaki ilk cinayetin ise Hz. Âdem ile Hz. Havva’nın büyük oğlu Kâbil’in küçük oğlu Habil’i öldürdüğü yönündeki ifadeyi tüm tek tanrılı din kitaplarında bulmaktayız…
Dünyanın henüz bilimle tam anlamıyla tanışmadığı, dünya düzeni, sivil ve toplumsal yaşayışın aynen diğer canlı türlerinden olduğu gibi sorgusuz tek bir grup liderinin iradesine göre şekil aldığı ilk ve orta çağ dönemlerindeki terör faaliyetlerini anlayabiliyoruz. İnsanoğlunun dünyayı algılayış ve yorumlayışına akıl ve mantığın değil, duygu ve içgüdülerin yön verdiği geçmiş zaman kültürlerinin sürekliliğini hâlâ bu çağda görmek çok üzücü...
Temelde tüm dinlerin ortaya çıkış nedeni de insan ve dünya yaşamını akıl ve mantık yoluyla düzene koymaktı. Ancak gelinen noktaya baktığımız zaman geçmişte olduğu gibi günümüzde de hâlâ bazı ülke ve grupların dini kendi çıkarları için kullandığını ve bu yolla dünyaya terör yaşattıklarını görüyoruz. Dünyada canlı yaşamının doğal bir döngüsü olan büyük balığın küçük balığı yemesi prensibi insan ve toplum yaşamında kendini ne yazık ki savaş ve terör yoluyla göstermektedir…
Sosyo- kültürel ve ekonomik yönden zayıf olan toplumların maruz kaldığı Emperyal dayatmalar da terörizmin bir başka boyutudur. İşte bilimsel eğitimin önemi burada ortaya çıkıyor. Dünya genelinde terör ve emperyalizmin kıskacında olan toplumlar kendi aydınlarına biraz kulak verseler, eğitim sistemleri sayesinde farkındalık kazanıp hem kendi içlerinde birlik ruhunu güçlendirecek, hem de dıştan gelecek olan her türlü terör faaliyetlerine karşı bir savunma mekanizması geliştirecektir…
Ancak uluslararası terör ve emperyalizmle mücadele kapsamında toplumların yapabilecekleri iş birliği çok önem taşımaktadır. Bu iş birliğinin ortak paydası da empati, bilimsel eğitim ile kısa sürede olumlu sonuç alınabilir diye düşünüyorum…
Fakat Dünya ülkelerinde siyasi ve bazı ideallerinin gerçekleşmesi yönünde yaptıkları çalışmalar doğrultusunda terörizmi yaratmak, büyüklerin küçükleri yalayıp yutmak ve ülkelerin idare işlerine el atmak ve kendilerine her konuda mahkûm etmek ve kıymetli madenlerini ele geçirmek için terörizm ile ülkeleri yok etmeye çalışıyor. Bunu da hepimizin bildiği gibi en başta ABD ve AB ülkeleri de gerekli destekleriyle terörü beslemektedirler…
40 yıldır teröre birçok canını veren Türkiye, son zamanlarda terör ile mücadele de sona doğru yaklaşıyor. Dış destekli terör de olsa Türkiye yönetimi kökünü kazımakta karlı görülüyor. Güvenlik Güçlerinin operasyonları kırsalda ve şehir içinde devam ediyor. Terörden kurtulmak gelecek nesillerimizin de sağlıklı yaşamasını sağlayacaktır…