Her toplumun kendi içinde kendi inanç ve kültürüne uygun bayramları vardır. Biz Müslümanlara ait olan bayramlarımızın kökeni Hz peygamberin Medine döneminden (H.2) bize intikal etmiş olan Nevruz ve Mihrican' nın yerine kutladığımız îdü’l-fıtr ve îdü’l-adhâ şeklinde adlandırılan Ramazan ve Kurban bayramlarıdır. (Nesâî, Salâtü’l-îdeyn,1)
Bayramlarımızın Oruç ve Kurban ibadetlerinin peşinde gelmesi ve arefe günü gibi faziletleri barındırması, bayramların sadece bir kutlamada ibaret olmayıp ayrıca ibadet yönünün de olduğunu göstermektedir.(İbn Mâce, Sıyâm, 68) En büyük bayram ilahi affa mazhar olabilmektir. Bu amaçla bayramlarımız bizim için ayrıca bir ibadettir.
Hıristiyan ve Yahudilerin kutladığı bayramlar ise müslüman bayramlarından farklı olarak birinci planda Allah’a yaklaşmayı ve mağfiret dilemeyi hedef almayan, daha çok yaşanmış hâtıraları canlandırmaya yönelik kutlamalar olup, putperestlik dönemlerinin birçok izlerini üzerinde taşımaktadır.
Gelenekselleşen Bayramlarımız
Türk geleneğinde de ramazan ve kurban bayramları çok önemli kabul edildiğinden bunlar her kesimde yerleşmiş ve tören halini almış bir şekilde kutlanırdı. Bayram törenleri bayram sabahı camilerde veya musallâ denilen açık alanlarda kılınan namazdan sonra başlardı. Küçükler büyüklerin elini öper, büyükler yakınlarına ve çocuklara hediyeler dağıtır, kapıya bayramlaşmaya gelen tulumbacı, davulcu gibi hizmetlilere bayram bahşişi verilirdi. Çeşitli etkinlikler ile bayramın herkes için mutlu ve huzurlu geçmesi sağlanır, büyükler ile küçüklerin arasında ki saygı ve sevginin pekiştirilmesi sağlanırdı. Evlerde hummalı bir temizlik ve tatlı hazırlıkları yapılır, çocuklar bayramlıkları ile yatıp sabahı sevinçle beklerdi.
Osmanlı döneminde Fâtih Sultan Mehmed tarafından kanunlaştırılan saraydaki bayramlaşma ise belli usul ve kaideler çerçevesinde büyük bir merasimle yapılırdı. Bayram alayları oluşturulur halkın tebrikleri kabul edilirdi. İdiyye adında şiirler yazılırdı.
Sevgi ve Kardeşlik Günü
Bayramlar; sevinçlerin paylaşıldığı, akraba, komşu ve büyüklerin ziyaret edildiği, öksüz ve yetimlerin sevindirildiği, misafirlerin tebessümle karşılandığı, ikramla uğurlandığı bu sayede Allah’ın rahmetinin umulduğu mutlu günlerdir. Ramazan ayının ve oruç ibadetinin önemli hikmetlerinden birisi de zekat, fitre, fidye, iftar açtırma gibi vesilelerle yardımlaşmayı teşvik ederek kaynaşmayı sağlamış olmasıdır.
Bayramı geleneksel şekliyle muhafaza etmenin sağladığı belkide en büyük fayda; büyükleri saygı ile ziyaret etmenin, küçükleri sevgi ile kucaklamanın diğer günlere de uzanacak alışkanlıklar haline getirilmesinin sağlanmasıdır. Büyükler saygı ile hatırlanmadan, küçükler sevgi ile anılmadan geçen bayramlar, ne huzur nede sevinç ifade eder. Büyükler denince bu terimin içine; anneler, babalar, yaşlı akrabalar, öğretmenler, ustalar, üstadlar ve komşular girer. Küçükler denince de torunlar, öğrenciler, öksüzler, yetimler, çıraklar ve kimsesiz çocuklar girer.
Değişen Bayramlarımız
İki yıllık bir pandemi sürecinden sonra tekrar bayrama kavuşmuş olmanın hasretiyle bu bayramı eski bayramlara benzetmeye çalışanlarımız her bayram olduğu gibi yine olacaktır. Dilimizde "nerede o eski bayramlar" serzenişi ile bayramları geçirmek bir adet halini almış durumda. Değişen sosyal şartlar bayramlarımızı da etkilemiş görünse de bu bizim için kaçınılmaz bir durum değildir.
Birtakım asli olmayıp sonradan giren uygulamalarımızı şayet hayatımızdan çıkarabilirsek yine eski huzur dolu eski bayram havasını yakalayabiliriz. Örneğin : Şeker bayramı yerine Ramazan bayramı der, bayramda daha pahalı olan tatil planı yerine büyüklerimizi ziyaret ile sıla-i rahime önem verirsek, küçükler için evde bayram havası oluşturmaya çalışırsak, yoksulları gözetirsek, arefe gününü ihya etmeye gayret edersek, bu takdirde bayramlarımız hem dini manada hem de eski bayramlara benzemesi ile sevinç kaynağı olmayı sürdürecektir.
Birlik, beraberlik ve huzur içinde, gelin bu bayram sevincini birlikte tekrar yaşayalım.. Esenle kalın.