Üzerinde yaşadığımız bu güzel dünyamızda 21. yüzyıla geldiğimizde bazı değişimlerin eskiye nazaran hızlıca yaşandığını görmekteyiz. İnsan hakları, çocuk, kadın, savaş hukuku, masumiyet, dinler, kutsal, istiklal, bağımsızlık, ümmetçilik, adalet, eşitlik gibi inandığımız kavramlar elimizden birer birer kayıp gitmekle beraber bunlara olan inancında zayıflamaya başladığını görüyoruz.
Bu dejenerasyonun yaşandığı en bariz coğrafya ise Ortadoğu'daki Filistin topraklardır. 1948’den bu yana 76 yıldır bu değerlerin hiçe sayıldığı gerçeği ile yüzleşmek zorunda kaldık. Ne hukuka inancı olan batılı ülkelerin, ne de İslam kardeşliğine inanan İslam coğrafyasında ki Müslümanların henüz üstesinden gelemediği büyük bir sınavın içindeyiz.
Zalimi koruyan Kavramlar
“Meşru müdafa” ve “terörle mücadele” adı altında okul, hastane, sığınma kampı, yardım tırları, fırınlar, altyapı, zeytin ağaçları, hayvanlar, su ve iletişim hatları, hatta BM güçleri ayrımsız olarak meşru hedef sayılmaktadır. Bütün bunlar cani ama sözde ahlaklı? bir millet tarafından tepkisizce yok ediliyor olmasını üzülerek izliyoruz. 7 ekimden bu yana 86.000 konut 25 hastane 341 cami 100 okul üniversite yerle bir edildi. Kendilerini seçkin ve soylu diğerlerini ise aşağılık mahluk sayarak, ortadoğu'ya sonradan gelip kendilerini bu coğrafyanın asıl sahipleri olarak görmeleri de ayrı bir hastalıklı zihniyetin ürünü olsa gerek.
Nasıl bir garabet ki aynı babanın (Hz. İbrahim) küçük oğlu İshak (as.)’ın oğullarını öldürmek antisemitizm olurken büyük oğlu olan İsmail (as)’in oğullarını öldürmek ise bir suç teşkil etmiyor.!
Bugün küçük bir grubun batı ideolojisini adeta esir almasıyla beraber Batı'nın kendi koyduğu evrensel diye nitelediği ve uğrunda mücadele ettiği bu kavramların son yüzyılda maalesef içi boşaltılmıştır. Bu değişimin farkında olan batılı ülke halkları tepkisini gösterme noktasında İslam coğrafyasında ki müslümanlardan bu noktada daha duyarlı davranabilmekteler.
İlk kim başlattı.? Toprak satılması.?
Herşeyin 7 Ekim'de başladığını zannedenler için bu soruların cevabını kolaylıkla bulmak mümkündür. (bk.yazar/bekir-ozcan/dunu-ve-bugunu-ile-filistin) Dünyanın gözü önünde 76 yıldır, 1 yılı aşkındır da soykırım yaparak katledilen bir millete karşı duyarsızca bu soruyu sorarak konuyu sulandırmak isteyenlere şahit olmak oldukça üzücü bir durumdur. Kudüs herşeyi ile Türkiye’dir ve Türkiye'den bir parçadır. 800 yıl kadar bir süre boyunca kan ve idari bağımız olan 144 dönümlük bu kutsal şehir herkesten daha fazla bizimdir.
Kudüs; Aksa camii’si ile mabedimiz, toprağı ile coğrafyamız, yaşayanları kardeşimiz, akrabamız, tarihi bizim de tarihimiz, binaları bizim eserimiz, derdi bizim de derdimizdir. Kudüs İstanbul, İstanbul'da Kudüs’ tür. Her ikisini de fetheden komutanlar ne güzel komutanlardır. Biri Türk diğeri ise Kürt olarak aynı ümmetin birliğine hizmet eden kahraman neferlerindendir. Bugün bu din ve coğrafya birliğimizin ortak değerlerimiz üzerinden yeniden inşa edilmesine acilen ihtiyacımız vardır. Aksi durum ise her üç millet (Arap Türk Kürt) için de büyük bir hüsrandır.
“Yürü, ayağına bir Kudüs gücü gelsin.” diyen Kudüs şairi Nuri PAKDİL’i sene-i devriyesinde buradan rahmetle anıyorum.
Tehlike büyük, Türkiye'den 22 şehir.!
Siyonist öğretiye göre Yahudiler, kendilerine vaad edilen topraklar üzerinde ki yerleşik beş ülkenin tamamı? ile aralarında Türkiye'nin de bulunduğu dört ülkenin toprakları üzerinde hak iddiasında bulunmaktalar. Ülkemizden 22 şehir bu sözde vaadedilen hedef alan içerisindedir.. Buna sadece bir rüya ve safsata demek en hafif tabirle saflıktır. Zira gelinen duruma bakılacak olursa Türkiye ile İsrail arasında savaşma kabiliyeti kalan tek cephe harabeye dönmesine rağmen halen kahramanca savaşabilen Gazze bulunmaktadır.
Siyasi ve askeri otoritenin birer birer yok edildiği bu coğrafyada Lübnan'ın düzenli ordusu yok, Suriye dağılmış vaziyette, Ürdün sessizce izliyor, Mısır olaya karışmıyor, Suud umurunda bile değil, Irak bana dokunan yok diyor..! Şayet Gazze’de hedeflenen olursa istikrarsızlaşan veya anlaşmalarla baskılanan bu coğrafyada direk veya dolaylı yoldan bu tehditle yüzyüze olduğumuzu görmek zor olmasa gerek. Aldıkları sınırsız silah ve destekle beraber hükümet bakanları dahi söylemlerinde artık bunu sapkın fikri saklama gereği duymuyorlar.
Peki bizim üzerimize düşen nedir.?
Sayın M. Görmez’in ifadesiyle; son bir yıl içerisinde Gazze ile gördük ki; İki milyar İslam alemi, maalesef sadece iki milyonluk kardeşlerini koruyamadı. Yine gördük ki; 58 İslam ülkesi, iki milyarlık İslam alemi ile ortak kıblesinde malesef tek bir ümmet olamadı. Bu acı gerçeğimiz ile yüzleşmemiz gerekiyor. Buna karşın ilk tepkiyi kimimiz liderlerlerden bekledi, kimimiz adeta kukla olmuş uluslararası kuruluşlardan medet bekledi, kimimiz ise suçu birilerine atarak sorumluluktan kaçmaya çalıştı.!
Bunların hiçbiri bireysel olarak vermemiz gereken mücadelenin bahaneleri olmamalıdır. Müslüman isek imanımızın, en azından vicdanımızın sesini bu şekilde üzerimizden savamayız. Herkesin kendi çapında aile içinde ve sosyal çevresinde önce bireysel olarak yapabileceği asgari bir şeyleri vardır. Bunu yapmadığımız takdirde konuşmanın hiç kimseye faydası yoktur.
Bu bağlamda Vaizlerin kürsülerinde, resmi kurumların işlemlerinde, siyasilerin söylemlerinde, tüketicilerin tercihlerinde, eğitimcilerin derslerinde, muhabirlerin yorumlarında, yazarların köşesinde, annelerin çocuklarına okudukları masallarında, tüccarların alışverişlerinde, STK’ların eylemlerinde bu denli tarihi konuda yapabileceğimiz elbette birçok örnek vardır.
Örnek vermem gerekirse ; Denizli TDV şubesi ekibi, kayda değer birçok sosyal projeleri olmakla beraber farkındalık oluşturmak amacıyla Denizli'den kalkıp Hatay Cilvegözü sınır kapısına kadar yürüyerek güzergah üzerindeki illerde tepkilerini haykırdılar. Bunun yanında 40 gün boyunca Denizli merkezde halka açık yerlerde ellerinde afişlerle konferans serileri düzenlediler. Bu tür etkinliklerin organize edilip vatandaşımızın da katkı vererek bilinçli ve duyarlı bir kamuoyu oluşturma çabaları, yapabileceğimiz en basit eylemlerimizden sadece birisidir. Bu tür örnekleri çoğaltmak gayet mümkündür.
İmanî bir duruşumuzun olması adına alışverişinizde boykot ürünlerinde seçici davranmak en önde gelen bireysel tutumumuz olmalıdır. Zira boykotun etkisinin hiç küçümsenemeyecek boyutlara ulaşabildiğini görüyoruz. Bu güçlü duruşu sergilemenin değerlerimiz adına ayrıca dini bir vecibe olduğunu da söyleyebiliriz.
Hiç bir şey için geç değildir..
Ve, geç değildir bir şey için hiçbir şey..
Ülküsü Şehadet olanları öldüremezsiniz
Güç kullanarak herkesi yenebilir veya yaşam hakkını elinden alabilirsiniz. Tarih boyu kendi medeniyetini oluşturabilmiş ülküsü olan güçlü milletler savaşlarla mağlub olsalar da bir şekilde var olmaya devam etmişlerdir. Ancak varlığını silah para ve güçten alan milletler gücün el değiştirmesiyle yok olmuşlardır. Büyük uluslar dıştan değil sadece içten zayıflayarak yıkılmıştır. Osmanlı da önce içten zayıflayarak yıkılmış bir cihan imparatorluğudur.
Çok ilginçtir ki! Mossad teşkilatı her yerde gerek suikast ile, gerekse istihbarati bilgi ile önleyici tedbirler alabiliyor iken, ne hikmetse burnunun dibinde bulunan bir avuç insanın elinden esirlerini alabilmiş değil.! Kendi vatandaşlarını kurtarmak bir yana dursun, onları kendi silahlarıyla vuracak kadar da basiretsiz ve aciz durumdalar. Koca bir yıl boyunca aç susuz ve silahsız olarak savaşmayı sürdürebilen bu hareketi bırakın bitirmeyi, hala yerlerini bile tespit etmekten çok uzaklar.
Bu başarının arkasında sadece tek bir şey var. Ölümden korkmayıp dünyaya meydan okurcasına “İman varsa imkan da vardır” demelerindendir. Bu vatansever mücahitlerin içinde şayet paraya makama meyilli bir kişi bile olsaydı, onu istemediği kadar servete boğarlar, alınan bilgi sayesinde direnişi bitirebilirlerdi. Ancak kalbi iman ve vatan aşkı ile yoğrulmuş hiçbir milleti silahla öldüremezsiniz!. Onlar ölünce şehit ve kahraman olurlar. Korktukları tek şey Ahiret hesabı ve vatansız kalmaktır. Dayandıkları tek şey ise dışarıdan gelecek yardımlar değil, Allah’ın cennet yurduna kavuşma arzusudur.
Anneler çocuklarını uyuturken Batı'nın sahte kahramanları ile değil kendi kahramanlarını anlatarak uyuturlar ve bu uğurda yetiştirirler. Bu sayede çelik gibi bir iradeye sahiptirler. Onca yıkıma ve yokluğa rağmen ümmeti sadece Allah'a şikayet ederken sitemlerini duyarsınız. O derece güçlü ve onurlu bir millettir onlar. Bu yüzden Gazze’de çocuklar hep büyük doğarlar…
Çocuklarımız için bir ninni tavsiyesi : Zeytin Çiçeği
Vatan ve Mukaddesat uğruna can veren tüm şühedanın ruhları şâd olsun.
Zafer duasıyla..