ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

ÇARPIK KENTİN, ÇARPIK İNSANLARI

(Büyüdükçe sessizleşir insan)  Hiç konuşmadan, benzin istasyonundaki kasiyere günaydın! Bile demeden başlamıştı; 17 Mart'ın sabahı. Yakıtı dolduran görevli artık tanıyordu; arabayı da, beni de. "Dolduruyorum abla!" sorusuna bir göz işareti yetmişti...   İstasyona gelip, Bostancı ya doğru gidecek olan Halkalı treninde de konuşacak, selam dâhi verecek birinin olmaması ne tuhaf. Tuhaf mı acaba? Ellerimin arasında almak istediğim Ahmet Ümit'in son çıkan kitabı olan, yırtıcı kuşlar zamanı’nı okumak için sabırsızlanıyorum lakin içimdeki şu kelimeleri de telef etmemek lazım diye düşünüyorum...  Tren yavaş yavaş ilerledikçe, binaların ne kadar düzensiz, sokakların ne kadar biçimsiz olduğunu düşünüyorum. Bu düşünce Ahmet Ümit’i kenara bıraktırıp; Rasim Özdenören'in Kent ilişkileri adlı deneme kitabını getiriyor… O da kentlerdeki binaları, binalardaki insanları anlatmış konuşmaya gerek kalmadan işlerimizi yapabildiğimizi aktarmıştı Hatta Yunus Emre’ye değinip kulaksız, dilsiz olmanın ne denli farklı bir şey olduğunu aktarmıştı... Bu kadar keskin hatırlıyor olmama şaşırmıyorum. Hatta süpermarket örneğini vermişti. Fark etmeden benimde hiç konuşmadan alışveriş yaptığımı fark ettiğimi sağlamış olduğu için bu kadar net hatırlıyordum bu kitaptaki anlatılanları…  Elimdeki sepete ihtiyaç olsun olmasın doldurup kasaya kredi kartını uzattım mı gerek kalmıyordu konuşmaya... İyi bir şey mi? Değil! Hatalıyım, hatalıyız. Çok konuşkan olmadığım söylenir, değildi aslında. Ne olduysa sonradan böyle oldu... Büyüdükçe, okudukça, yazdıkça...   Çok yolculuk ettiğim için muhakkak otobüs, tren, uçak her seferinde muhabbet edecek tanışacak bir insan bulurdum. Hiç bir şey yapamasam kendimle konuşurdum... Ama şimdi konuşmaktan çok dinlemeyi, izlemeyi tercih eder oldum. İnsanlar bizi anlamıyor belki de haklı olarak anlamak istemiyor...    İnsanların bu kadar anlayışsız ve duyguların değersizleştiği, düşüncelerin çöp edildiği yerde insan ne kadar ciddi bir şeylerden bahsedebilirdi. İnsanın kendisi başlı başına ciddi bir varlıkken birde... Yedi yaşındaki çocuk seni kadar anlamıyor aklının erdiğince hareket ediyorsa yetmiş yaşındaki adam da öyle. Tek bir fark var aralarında, biri istemeden biri isteyerek umursamıyor dediklerini...  Hâl böyle olunca insan artık ne bir söz edesi geliyor nede sevesi... Öyle ya her şeyin başı sevgiydi. İnsan sevdiği insanlarla muhabbet etmek ister. Neyse çarpık kentleşmenin çarpılmış insanlarıyız olacak o kadar! Dert etmemek, rahat olmak gerek. Konuşmamayı, anlatmamayı öğrenmek gerek... Ben bunu son dört senedir iyi öğrendiğimi düşünüyorum. Suskun zamanıma denk gelen insanların yanlış tanımasını umursamadan susmaya devam. Nasıl olsa hayatımıza giren insanlar bir gün bir sebepten dolayı gidecekler ya da biz buna müsaade edeceğiz. İnsan ilişkileri ne kadar da basite indirgenmiş farkında mısınız?  Benden bir kaç yaş küçük bir tanıdık geçenlerde telefonla aradı. Haftada bir iki defa görüştüğüm bu insan akşam vakti aradığına göre bir şey vardı. Yanılmıyordum.   Yalnızlıktan dem vuruyor etrafındaki insanların ne kadar da kuru kalabalık olduğundan yakınıyordu. Onurlu bir yalnızlığı yoktu anladığım kadarıyla. Artık insanlardan uzaklaşmak istiyorum dedi, sitemli bir şekilde. Neden? Sorusuna gerek kalmadan başlamıştı anlatmaya. " Benim dilimin ayarı yok. Öfkeleniyor, ağzıma geleni söylüyorum. Onlarda zaten benden laf almak için benimle konuşuyorlar"   Haklı olmak bir şeyi değiştirmiyordu ama haklıydım. Onurlu bir yalnızlığı yoktu, edinemezdi. Alışmıştı, sabah kahvaltılarında, öğle yemeğinde, beş çayında ya da akşam gezmelerinde boş muhabbet etmeyi…   Önerdiğim uğraşların neredeyse hepsine "sevmiyorum" diyen bir karakter akşam saatinde içini dökmek için aramıştı. Zalim olmak istedim bir an. Ben sana demedim mi diye çıkışıp veryansın etmek istedim ama nafile.  Ezip geçiyorum. Bana yapılmasını istemediğim bu hareketi yapmadan kapatıyorum telefonu. Düşünmüyorum sonra şöyle yapsa böyle yapsa diye. Huyunu biliyordum. Alışkanlıkları terk etmek zordur. O da büyüye büyüye uzaklaşacaktı insanlardan... Bu iş bu kadar basitti. Büyümeye bakıyordu…  Köprünün üzerinden geçer gider gibi basıp geçiyordu insanlar, insanların üzerinden... Hayatımda bir kişiye karşı duyduğum güvenin aynısından ikinci, üçüncü bir kişiye duymak için neler vermezdim... 4 senedir bir kere bile yanıltmayan o insan, ‘o yapıyorsa vardır bildiği’ dediğim insana karşı bu yabancılaşmış duyguyu öyle taze tutuyordum ki... Çok şükür!  İrili, ufaklı evleri devire devire Gebze den son durak olan Bostancı durağına 55 dakika içerisinde gelmiştik. Artık sahildeki martılara bir günaydın! Der başımı gökyüzüne kaldırıp ufak bir tebessüm ederdim… Bugün bütün telaşları kenara bırakıp, yürüyen merdivenin beni gökyüzüyle buluşturmasını şahitlik ediyordum…  Günaydın! Sessizliğim… Günaydın! Çarpık kentin çarpık insanları… Günaydın! Laçkalaşmış duygular…  Günaydın! 
Ekleme Tarihi: 18 Mart 2025 - Salı

ÇARPIK KENTİN, ÇARPIK İNSANLARI

(Büyüdükçe sessizleşir insan) 

Hiç konuşmadan, benzin istasyonundaki kasiyere günaydın! Bile demeden başlamıştı; 17 Mart'ın sabahı. Yakıtı dolduran görevli artık tanıyordu; arabayı da, beni de. "Dolduruyorum abla!" sorusuna bir göz işareti yetmişti...  

İstasyona gelip, Bostancı ya doğru gidecek olan Halkalı treninde de konuşacak, selam dâhi verecek birinin olmaması ne tuhaf. Tuhaf mı acaba? Ellerimin arasında almak istediğim Ahmet Ümit'in son çıkan kitabı olan, yırtıcı kuşlar zamanı’nı okumak için sabırsızlanıyorum lakin içimdeki şu kelimeleri de telef etmemek lazım diye düşünüyorum... 

Tren yavaş yavaş ilerledikçe, binaların ne kadar düzensiz, sokakların ne kadar biçimsiz olduğunu düşünüyorum. Bu düşünce Ahmet Ümit’i kenara bıraktırıp; Rasim Özdenören'in Kent ilişkileri adlı deneme kitabını getiriyor… O da kentlerdeki binaları, binalardaki insanları anlatmış konuşmaya gerek kalmadan işlerimizi yapabildiğimizi aktarmıştı Hatta Yunus Emre’ye değinip kulaksız, dilsiz olmanın ne denli farklı bir şey olduğunu aktarmıştı... Bu kadar keskin hatırlıyor olmama şaşırmıyorum. Hatta süpermarket örneğini vermişti. Fark etmeden benimde hiç konuşmadan alışveriş yaptığımı fark ettiğimi sağlamış olduğu için bu kadar net hatırlıyordum bu kitaptaki anlatılanları… 

Elimdeki sepete ihtiyaç olsun olmasın doldurup kasaya kredi kartını uzattım mı gerek kalmıyordu konuşmaya... İyi bir şey mi? Değil! Hatalıyım, hatalıyız. Çok konuşkan olmadığım söylenir, değildi aslında. Ne olduysa sonradan böyle oldu... Büyüdükçe, okudukça, yazdıkça...  

Çok yolculuk ettiğim için muhakkak otobüs, tren, uçak her seferinde muhabbet edecek tanışacak bir insan bulurdum. Hiç bir şey yapamasam kendimle konuşurdum... Ama şimdi konuşmaktan çok dinlemeyi, izlemeyi tercih eder oldum. İnsanlar bizi anlamıyor belki de haklı olarak anlamak istemiyor...   

İnsanların bu kadar anlayışsız ve duyguların değersizleştiği, düşüncelerin çöp edildiği yerde insan ne kadar ciddi bir şeylerden bahsedebilirdi. İnsanın kendisi başlı başına ciddi bir varlıkken birde... Yedi yaşındaki çocuk seni kadar anlamıyor aklının erdiğince hareket ediyorsa yetmiş yaşındaki adam da öyle. Tek bir fark var aralarında, biri istemeden biri isteyerek umursamıyor dediklerini... 

Hâl böyle olunca insan artık ne bir söz edesi geliyor nede sevesi... Öyle ya her şeyin başı sevgiydi. İnsan sevdiği insanlarla muhabbet etmek ister. Neyse çarpık kentleşmenin çarpılmış insanlarıyız olacak o kadar! Dert etmemek, rahat olmak gerek. Konuşmamayı, anlatmamayı öğrenmek gerek... Ben bunu son dört senedir iyi öğrendiğimi düşünüyorum. Suskun zamanıma denk gelen insanların yanlış tanımasını umursamadan susmaya devam. Nasıl olsa hayatımıza giren insanlar bir gün bir sebepten dolayı gidecekler ya da biz buna müsaade edeceğiz. İnsan ilişkileri ne kadar da basite indirgenmiş farkında mısınız? 

Benden bir kaç yaş küçük bir tanıdık geçenlerde telefonla aradı. Haftada bir iki defa görüştüğüm bu insan akşam vakti aradığına göre bir şey vardı. Yanılmıyordum.  

Yalnızlıktan dem vuruyor etrafındaki insanların ne kadar da kuru kalabalık olduğundan yakınıyordu. Onurlu bir yalnızlığı yoktu anladığım kadarıyla. Artık insanlardan uzaklaşmak istiyorum dedi, sitemli bir şekilde. Neden? Sorusuna gerek kalmadan başlamıştı anlatmaya. " Benim dilimin ayarı yok. Öfkeleniyor, ağzıma geleni söylüyorum. Onlarda zaten benden laf almak için benimle konuşuyorlar"  

Haklı olmak bir şeyi değiştirmiyordu ama haklıydım. Onurlu bir yalnızlığı yoktu, edinemezdi. Alışmıştı, sabah kahvaltılarında, öğle yemeğinde, beş çayında ya da akşam gezmelerinde boş muhabbet etmeyi…  

Önerdiğim uğraşların neredeyse hepsine "sevmiyorum" diyen bir karakter akşam saatinde içini dökmek için aramıştı. Zalim olmak istedim bir an. Ben sana demedim mi diye çıkışıp veryansın etmek istedim ama nafile. 

Ezip geçiyorum. Bana yapılmasını istemediğim bu hareketi yapmadan kapatıyorum telefonu. Düşünmüyorum sonra şöyle yapsa böyle yapsa diye. Huyunu biliyordum. Alışkanlıkları terk etmek zordur. O da büyüye büyüye uzaklaşacaktı insanlardan... Bu iş bu kadar basitti. Büyümeye bakıyordu… 

Köprünün üzerinden geçer gider gibi basıp geçiyordu insanlar, insanların üzerinden... Hayatımda bir kişiye karşı duyduğum güvenin aynısından ikinci, üçüncü bir kişiye duymak için neler vermezdim... 4 senedir bir kere bile yanıltmayan o insan, ‘o yapıyorsa vardır bildiği’ dediğim insana karşı bu yabancılaşmış duyguyu öyle taze tutuyordum ki... Çok şükür! 

İrili, ufaklı evleri devire devire Gebze den son durak olan Bostancı durağına 55 dakika içerisinde gelmiştik. Artık sahildeki martılara bir günaydın! Der başımı gökyüzüne kaldırıp ufak bir tebessüm ederdim… Bugün bütün telaşları kenara bırakıp, yürüyen merdivenin beni gökyüzüyle buluşturmasını şahitlik ediyordum… 

Günaydın! Sessizliğim… Günaydın! Çarpık kentin çarpık insanları… Günaydın! Laçkalaşmış duygular… 

Günaydın! 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
aohbet islami chat omegla türk sohbet cinsel sohbet dini chat