Çarpık kentler gibi yüreğim ya da gece kondu misali… Kaç kere çaldım o kapıyı, yolları nasıl da aşındırdım ardından… Baktım, gördüm hak edilecek gibi değil usulce geri kapattım… Yol uzun, meşakkatli bu cahillikle nasıl da yeltendim izini sürmeyi bilemedim… Kırıldım, kızdım edemediğim bütün kelimelere en çokta yüreğime…
Bütün sessizliğimi alıp çığlıklarımı gökyüzüne sakladım. Yağmur yağarsa anlarım o da ağlar halime… Islanırsak belki rahmet ile. Ayağım varır belki yine gelmeye ama kırıldım, kızdım edemediğim kelimelere sonradan anladım ki onlar da bana kırılmış, onlarda bana kızmış…
Anladım ki;
Kelimelerin de kalbi kırılır, susar kalırmış gitmek istediği yere gidemeyince.
‘Bir sigara içimlik baksan gözlerime anlarsın belki yangın yerini…’ diye taşıdığı umutları
Umutsuz değilim, şeytana yardakçılıkta etmiyorum
Ama bu hayat bu şekilde de geçmez ki!
Şehrin en tepesine çıkıp avazımın çıktığı kadar bağırmak istiyorum. Koca bir şehri sarmalı çığlığım
Hoyrat at kişnemesi içinde sallanmalı şehir ve ağlamalı gökyüzü bu kadar pisliği barındırdığı için…
Ve herkes anlamalı yazılan, çizilen kanunların benimle ilgisi olmadığını ve bilmeliler BU DEVİRDE YAŞAMA SUÇUNUN MÜEBBETLİĞİNİ YAŞADIĞIMI…
Kendi içimde sıkışıp kaldığımı ve kelamın ile iğne ucu umutlar yaşadığımı…
Elini uzat demiyorum ama bir beklentimin olmadığını bil istiyorum.
Bütün bunların yanında öfkemin cinayetlere sebep olmasından çekiniyorum…
Kurtar beni BU DEVİRDE YAŞAMA SUÇUNUN MÜEBBETLİĞİNİ YAŞIYORUM…
Ve işte bugün çarpık kentleşmeye sebep olan düşüncelerimi, bu şehrin en tepesine çıkıp savuruyorum… rüzgar gelsin, fısıldasın kulağına… Ekmek gibi, su gibi nasıl da kelama muhtaç yürekler… Bu yüzden il il gezip şifa olmaya çalışıyorsun, biliyorum… Dedim ya; ‘… Baktım, gördüm hak edilecek gibi değil usulce geri kapattım… Yol uzun, meşakkatli bu cahillikle nasıl da yeltendim izini sürmeyi bilemedim… Kırıldım, kızdım edemediğim bütün kelimelere en çokta yüreğime… ‘
Sevgiyle kalın değerli dostlarım….