Sokağın başından yürümeye başladığım insan, benimle bir iki sokak geldi. Adımlar hızlandıkça ve yürümek zorlaştıkça yürümekten vazgeçecekmiş gibi sızlanmaya başladı. Neyse olur- olmaz derken bir iki sokak daha yürüdük, baktı gördü ki engeller çok, mevsim çetin yarı yoldan döndü. Bana düşen bildiğim yolda tek yürümekti…
Yürüdüm-hiç durmadım yorulsam da vazgeçmek yok düşüncesi ile devam ettim. Derken bir-iki sokak sonra tekrar karşıma çıktı. Sevinmiştim! Çünkü yine omuz omuza beraber aynı yolda yürüyor idik, daha önce bırakıp gittiğini unutup… Her zaman ki gibi yol uzun ve engeller çetin olunca tekrardan geri manevra ile geri döndü. Yine tektim ve yine yürümekten vazgeçmemiştim…
Ben bu hikâyeyi nereden tanıyorum ya da kim öğretmişti ki bana bunu?
İşte günümüz evlilikleri maalesef ki bu şekilde. Oysa evlilik; iki insanın evlilik cüzdanı alması, çoluğa- çocuğa karışıp ömrünün son bulması değildir. Bir erkek için kadın; sabah-akşam önüne sofra koyan, evin ve onu çekip çevirmesi… Kadın için de bir erkek; evine para getiren,kimseye muhtaç etmeyen biri kesinlikle değildir, olmamalıdır...!
Evlilik uzun ya da kısa ne olursa olsun bir yoldur ve hiçbir yol bilinmelidir ki engebesiz,dümdüz değildir.
İşte evlilik, bu yolda yürümeyi cesaret edebilmektir. Yeri gelecek azıksız kalıp acıkacaksınız, yeri gelecek susayıp diliniz damağınız kuruyacak , işte evlilik bütün bunlara sabır dilemektir. Ne fakirliğinden yakınıp utanacak, ne de zenginliğinden azacak. Evlilik, bütün şartlarda ve koşulda iki kişi için düşünebilmek, düşüncelere değer vermek ve istişare ile uygulamaya koyabilmektir. Evlilik “eşim” dediğin insanı yermek, onu küçük görmek değil,aksine onu sultanı yapıp baş tacı yapabilmesidir…
Akşam işten gelen adamın önüne sıcak bir çorba koyabilmektir. Çalışıyor mu sun? Ondan sonra mı geliyorsun? eşin öyle bir zihniyette olmalı ki o senin önüne bir tas çorba koyabilmeli. Yemekten sonra iki yabancı gibi koltukların uçlarına çekilmek değil olabildiğince omzuna yakın olabilmektir. Ömrü omuz-omuza geçirebilmektir. Elbette hayat hep o şekilde gitmez ama hayatınızı yön vermek sizlerin elinizde, en azından çatınızın altında. Çay, meyve hiç olmadı baş başa yiyebileceğiniz çikolata zamanlarınız olmalı. Yürümek istediğinizde “tabii ki” diyebilecek ya da daha iyi teklifler ile karşınıza çıkabilecek eş olmalı insanın hayatında…
İşten gelir gelmez ‘yemek hazır mı?’ sorusu yerine ‘canım’ diye bakan ve gözlerden‘nasılsın?’ sorusunu anlayan eşi olmalı insanın… Eve gitmek için zamanı iple çektirecek yoldaş lazım.
Eş dediğin yazmasını bilmeli, bilmiyorsa bile sen yazarken fikir vermeli ‘istersen şöyle yap’ diye cümleler kurmalı, direk ‘bu böyle-böyle olacak’ dememelidir. Senin yanlışını gören ve hemen şiddete başvuran değil aksine çocuk gibi korumalı ve incitmeden uyarmasını bilmeli.
Kısaca adam adamlığını, kadın kadınlığını bilmeli. İnsan sevmeli, sevmekten ve o sevgiyi htirmekten çekinmemeli. Bir insanı mutlu etmek çokta zor olmaması gerek, hele ki neyi sevip sevmediğini öğrendikten sonra…
Öyle işte eş dediğin, başını yastığa koyduğunuz insan böyle olmalı, bence. Yazımı yazı kuralların ötesinde tutup sosyal paylaşım sitesinde okuduğum bir örnek ile son vermek istiyorum.
...Bir uçak yolculuğunda adam, yanında oturan adama “bayım alyansınızı yanlış elinize takmışsınız!” der. Adam bunun üzerine “yanlış kadın ile evlendim de ondan!” diye karşılık verir. Adam cevabı altıktan sonra düşünmeye başlar “peki ya bu adam doğru adam mı? Yani kadın doğru adam ile evlenmiş mi? Yanlış seçilmiş bir insana doğru davranmış olursanız doğru insan ile evlenmiş olmaz mısınız? Doğru seçilmiş bir insan ile evlendiğimiz halde yanlış davranıyorsanız yanlış bir evlilik yapmışsınız demektir. Çünkü... Yani eşiniz veya sevdiğinize verdiğiniz değer ona kazandırdığınız değerdir.
Dilerim ki hayatınızı hangi noktada kiminle paylaşırsanız paylaşın “doğru davranışlar içerisinde huzurlu- mutlu ve umutlu bir yaşam sürdürün… Önce Allah’a sonra eşinize emanetsiniz.
Esen kalın- Saygılar