ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

HAFTASONU (Öğleden önce, öğleden sonra)

Bu yazı biraz farklı tatta, tabi bu bana göre. Bakalım sizler ne düşüneceksiniz… İple çektiğim zamanlar olur. Yumurtanın içeriden kırılması gibi hayat başlar evimin odalarında… Sabahın ilk saatlerinde uyanmayı öğretmişti; dedem, babam dahi kelam sultanım…  Kalkar önce buz gibi su ile yüzümü kavuştururum. Cevizin tadı, karnında olduğu gibi günün en kıymetli saati, tadı da ezanlardan önceki o vakitti… Cevizin kabuğunu dişleyen, o tadı alır mı? Sabahın el değmemiş o halini dokunurum… Ayaklarım yavaş yavaş kapıdan dışarıya çıkarken, çekerim iliklerime kadar kokusunu… Köz gider, ateş kalır derler… O köz, o saatlerde yanar; yakmasını bilene… Yüreğimin en derinliklerinde hissederim. Gönlümde olup da, uzakta olanları anımsarım… Eli cebinde aheste aheste bir saatten fazla yürür, ocağa çayımı koymak üzere evime geri dönerim… Ocağa çayımı koyar, kelamla birlikte kaynamasını beklerim… Çayda, kelamda zamanla demini alır. Kahvaltımı yapar, mutfak masasını toparladıktan sonra yumurta içerden ses çıkarmaya başlar. O sesle beraber çay bardağımı yeniler, kalemi, kara kaplı ajandamı alırım önüme… İnsan olanın gönlüne her ne gelirse Allah’tan… Hasretliğe aşiyanız ya! Çoğu yazdıklarım sırdır, defterin arasında kalır; birazını ifşa ederim ki belki kelam ile yüreğine dokunduklarımız olur niyetiyle…  Öğle vaktine kadar yazar, çizerim. Kelama bulanmak isterim. Maksadım konuşmak değil, dinlemektir; gözümü, yüreğimi ayırmadan dinlemek… Bardak, bardak çayı devirirken ara da soru sormak. Pek sevmezsin soru sorulmasını, hep ardında durmamı istersin. Ona da kabul. Öğretiyorsun susmayı, beklemeyi, yazmayı… İtiraf etmem gerekirse; genelde iyi bir alıcı, iyi bir öğrenen olmuşumdur ama soru sormamayı örenmek biraz zorluyor. Alışacağım! Bazı alışkanlık iyidir, zanlımca… Maksadın hala buldurmaktan yanadır. Öyle ince düşünür öyle hesap edersin. Lakin bazen hesap dışı kalmış gibi hissederim… Ayrıca sözü hep bala çalar edersin. Cahilliğimi aldırış etmeden… Ağlamak istediğimi de, sızladığımı da bilirsin. Bilirsin, bu yüzden; “ağlamak istediğinde tutma kendini, ağla! Rahmettendir” dersin… Yüreğim nicedir ocağın etrafında dolanır durur ama bir türlü ocağın üzerinde durmaz. Zamanı var demek ki. Göz pınarlarım ile doldurmak isterim, çayın suyunu. Hata ederim. Hata eder, tövbe ederim. Tövbemi bozar yine tövbe ederim. Şeytan karışır; ‘bir daha yapacaksın, ne diye tövbe edersin” diye… Direnir, kaçarım… Önce kendimden sonra hatalarımdan. Her kaçışım senin yanındır, ardına saklanırım…  Yollarımız çok ayrı olsa bile menzil birdir, bilirim. Bu rahatlatır içimi… Daha önceden planlanan program var ise uyar; ocağın altını kapatır tekrardan dışarıya çıkarım. “İhtiyar heyeti” dediğimiz dahi “ihtiyar” diye seslendiğim ocağa gider, çayı, kelama bular orada tabiri uygunsa devlet yıkar, devlet kurarız… Üç haftada bir, bu şekilde geçer vaktim… Bu yazı normalde buraya kadardı… Daha doğrusu, devamı gelmemişti… Aslında niyetim, ihtiyar heyetinden dem vurmaktı ama nasip… Öğleden sonra işler değişti… Şükür… Arayana, aratana…  Yazılanları 'bana ne' Deyip okunurluk oranını düşürmek gibi bir gayret içinde değilim. Sizleri sıkmak gibi bir niyetim de yok. İnsanlar aynı duyguları farklı yaşarlar, farklı yansıtırlar ve yaşanan bu duyguların nasıl reaksiyon gösterdiği hususunda bir fikir olur. Çok iddialı bir söz oldu, galiba. Olsun! Bugün günlerden 5 Ocak 2025... Dün, dört-beş saatlik bir konuşmanın ardından verdiğim tek cevap; “düşünüyorum" deyip "Devenin mi yükü ağırdır yoksa eşeğin mi?" sözüyle noktalamış ve zengin kalkışı yapmıştım. Hangi akla, hizmet bu cevabı verdim, bilemiyorum. Eşek! Diyesim geliyor ama ortaya koyduğum beyan çok az insanı tatmin eder diye düşünüyorum... Kurmuş olduğum; söz beni ziyadesiyle meşgul etti, etmeye de devam ediyor. İnsan ettiği lafı bilmeyince! Ne diyordum… Bugün 5 Ocak. Dün neredeyse hiç eve girmeyince bugün de evden çıkmak istemedim. Ta ki kalbim, ayaklarımı dışarıya çıkarana kadar… Söz kitaba iter, söylenen sözü dinler ve dikkat kesilirsen...  Ali Fuad Başgil... Siyasi hayatından dolayı belki kendisini bilenler çıkabilir, bilemiyorum. Hayatı konusunda siz fikir edinirsiniz, Google amcadan… Bugün soframızda nasiplendirdiğimiz cümle ondan gelmişti... Bu yazının seyrini değiştirende, bu söz ve sözü söyleyen kişiydi… "Damlaya damlaya göl olur. Ve aynı noktaya düşen damlacıklar zamanla mermeri bile deler”. Deler ya delmez mi?  Aylar belki de yıllar önce kelimelerin de kalbi var demiştik. Kelam, kalbe dokunur ve yer eder içimizde. Niyetim, niyetimiz de aslında en başından beri kalbe dokunmak değil midir? Bu yüzden farklı pencerelerden bakar lâkin aynı sözleri eder dururum... İnsanı ilgilendiren, beşer yolculuğunda; hayatımızın her alanında karşımıza çıkan münasebetleri, kalp ile hareketi ön planda tutarız ki kalbin, yanlış iş tutmayacağını biliriz dâhi bildiririz... Kalbimin hareketi ile Pazar günü evden yarım saat içinde apar topar çıkaran; Ali Fuad Başgil'in sözü oldu... “Damlaya damlaya göl olur. Ve aynı noktaya düşen damlacıklar zamanla mermeri bile deler." şunları da söylemek istiyorum; İnsanın azıcık deli olması lazım, aklına estiğinden ziyade; kalbinin estirdiğini dikkate alması lazım. Birde azıcık imkânları zorlamak… Çekingen kalınca, birini arama ya da yazma konusunda; en azından o çekingenliğini bertaraf etmek lazımmış. Konuşun yani, korkmayın! ki bunu da bugün fark etim. “Ne yapıp edip, arattın kendini” sözünü duyacağım aklımın ucundan geçmezken olayın içerisindeki o lezzeti anlatamam. Anlatamadıklarım bende kalsın, dimi?  Vallahi bu yazıdan kim ne anladı bilemem. Sabahtan öğleye kadar başka bir tonda giderken ilkindi vaktinden sonra ki seyri tamamen değişti. Ben değişende yazı nasıl değişmesin? Uzun lafın kısası damla mermeri deliyormuş… :)  “bana ne?” 
Ekleme Tarihi: 05 Ocak 2025 - Pazar

HAFTASONU (Öğleden önce, öğleden sonra)

Bu yazı biraz farklı tatta, tabi bu bana göre. Bakalım sizler ne düşüneceksiniz…

İple çektiğim zamanlar olur. Yumurtanın içeriden kırılması gibi hayat başlar evimin odalarında… Sabahın ilk saatlerinde uyanmayı öğretmişti; dedem, babam dahi kelam sultanım… 

Kalkar önce buz gibi su ile yüzümü kavuştururum. Cevizin tadı, karnında olduğu gibi günün en kıymetli saati, tadı da ezanlardan önceki o vakitti… Cevizin kabuğunu dişleyen, o tadı alır mı?

Sabahın el değmemiş o halini dokunurum… Ayaklarım yavaş yavaş kapıdan dışarıya çıkarken, çekerim iliklerime kadar kokusunu… Köz gider, ateş kalır derler… O köz, o saatlerde yanar; yakmasını bilene… Yüreğimin en derinliklerinde hissederim. Gönlümde olup da, uzakta olanları anımsarım… Eli cebinde aheste aheste bir saatten fazla yürür, ocağa çayımı koymak üzere evime geri dönerim…

Ocağa çayımı koyar, kelamla birlikte kaynamasını beklerim… Çayda, kelamda zamanla demini alır. Kahvaltımı yapar, mutfak masasını toparladıktan sonra yumurta içerden ses çıkarmaya başlar. O sesle beraber çay bardağımı yeniler, kalemi, kara kaplı ajandamı alırım önüme…

İnsan olanın gönlüne her ne gelirse Allah’tan… Hasretliğe aşiyanız ya! Çoğu yazdıklarım sırdır, defterin arasında kalır; birazını ifşa ederim ki belki kelam ile yüreğine dokunduklarımız olur niyetiyle… 

Öğle vaktine kadar yazar, çizerim. Kelama bulanmak isterim. Maksadım konuşmak değil, dinlemektir; gözümü, yüreğimi ayırmadan dinlemek… Bardak, bardak çayı devirirken ara da soru sormak. Pek sevmezsin soru sorulmasını, hep ardında durmamı istersin. Ona da kabul. Öğretiyorsun susmayı, beklemeyi, yazmayı… İtiraf etmem gerekirse; genelde iyi bir alıcı, iyi bir öğrenen olmuşumdur ama soru sormamayı örenmek biraz zorluyor. Alışacağım! Bazı alışkanlık iyidir, zanlımca…

Maksadın hala buldurmaktan yanadır. Öyle ince düşünür öyle hesap edersin. Lakin bazen hesap dışı kalmış gibi hissederim… Ayrıca sözü hep bala çalar edersin. Cahilliğimi aldırış etmeden… Ağlamak istediğimi de, sızladığımı da bilirsin. Bilirsin, bu yüzden; “ağlamak istediğinde tutma kendini, ağla! Rahmettendir” dersin…

Yüreğim nicedir ocağın etrafında dolanır durur ama bir türlü ocağın üzerinde durmaz. Zamanı var demek ki. Göz pınarlarım ile doldurmak isterim, çayın suyunu. Hata ederim. Hata eder, tövbe ederim. Tövbemi bozar yine tövbe ederim. Şeytan karışır; ‘bir daha yapacaksın, ne diye tövbe edersin” diye… Direnir, kaçarım… Önce kendimden sonra hatalarımdan. Her kaçışım senin yanındır, ardına saklanırım… 

Yollarımız çok ayrı olsa bile menzil birdir, bilirim. Bu rahatlatır içimi…

Daha önceden planlanan program var ise uyar; ocağın altını kapatır tekrardan dışarıya çıkarım. “İhtiyar heyeti” dediğimiz dahi “ihtiyar” diye seslendiğim ocağa gider, çayı, kelama bular orada tabiri uygunsa devlet yıkar, devlet kurarız… Üç haftada bir, bu şekilde geçer vaktim…

Bu yazı normalde buraya kadardı… Daha doğrusu, devamı gelmemişti… Aslında niyetim, ihtiyar heyetinden dem vurmaktı ama nasip… Öğleden sonra işler değişti…

Şükür… Arayana, aratana… 

Yazılanları 'bana ne' Deyip okunurluk oranını düşürmek gibi bir gayret içinde değilim. Sizleri sıkmak gibi bir niyetim de yok. İnsanlar aynı duyguları farklı yaşarlar, farklı yansıtırlar ve yaşanan bu duyguların nasıl reaksiyon gösterdiği hususunda bir fikir olur. Çok iddialı bir söz oldu, galiba. Olsun!

Bugün günlerden 5 Ocak 2025... Dün, dört-beş saatlik bir konuşmanın ardından verdiğim tek cevap; “düşünüyorum" deyip "Devenin mi yükü ağırdır yoksa eşeğin mi?" sözüyle noktalamış ve zengin kalkışı yapmıştım. Hangi akla, hizmet bu cevabı verdim, bilemiyorum. Eşek! Diyesim geliyor ama ortaya koyduğum beyan çok az insanı tatmin eder diye düşünüyorum... Kurmuş olduğum; söz beni ziyadesiyle meşgul etti, etmeye de devam ediyor. İnsan ettiği lafı bilmeyince!

Ne diyordum… Bugün 5 Ocak. Dün neredeyse hiç eve girmeyince bugün de evden çıkmak istemedim. Ta ki kalbim, ayaklarımı dışarıya çıkarana kadar…

Söz kitaba iter, söylenen sözü dinler ve dikkat kesilirsen... 

Ali Fuad Başgil... Siyasi hayatından dolayı belki kendisini bilenler çıkabilir, bilemiyorum. Hayatı konusunda siz fikir edinirsiniz, Google amcadan…

Bugün soframızda nasiplendirdiğimiz cümle ondan gelmişti... Bu yazının seyrini değiştirende, bu söz ve sözü söyleyen kişiydi…

"Damlaya damlaya göl olur. Ve aynı noktaya düşen damlacıklar zamanla mermeri bile deler”. Deler ya delmez mi? 

Aylar belki de yıllar önce kelimelerin de kalbi var demiştik. Kelam, kalbe dokunur ve yer eder içimizde. Niyetim, niyetimiz de aslında en başından beri kalbe dokunmak değil midir? Bu yüzden farklı pencerelerden bakar lâkin aynı sözleri eder dururum...

İnsanı ilgilendiren, beşer yolculuğunda; hayatımızın her alanında karşımıza çıkan münasebetleri, kalp ile hareketi ön planda tutarız ki kalbin, yanlış iş tutmayacağını biliriz dâhi bildiririz...

Kalbimin hareketi ile Pazar günü evden yarım saat içinde apar topar çıkaran; Ali Fuad Başgil'in sözü oldu... “Damlaya damlaya göl olur. Ve aynı noktaya düşen damlacıklar zamanla mermeri bile deler." şunları da söylemek istiyorum;

İnsanın azıcık deli olması lazım, aklına estiğinden ziyade; kalbinin estirdiğini dikkate alması lazım. Birde azıcık imkânları zorlamak… Çekingen kalınca, birini arama ya da yazma konusunda; en azından o çekingenliğini bertaraf etmek lazımmış. Konuşun yani, korkmayın! ki bunu da bugün fark etim. “Ne yapıp edip, arattın kendini” sözünü duyacağım aklımın ucundan geçmezken olayın içerisindeki o lezzeti anlatamam. Anlatamadıklarım bende kalsın, dimi? 

Vallahi bu yazıdan kim ne anladı bilemem. Sabahtan öğleye kadar başka bir tonda giderken ilkindi vaktinden sonra ki seyri tamamen değişti. Ben değişende yazı nasıl değişmesin?

Uzun lafın kısası damla mermeri deliyormuş… :)

 “bana ne?” 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
islami sohbetler sohbet omegle tv türk sohbet islami sohbet cinsel sohbet emlak seviye 5 mutfak lavabo tıkanıklığı açma su böreği sipariş galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı İstanbul evden eve nakliyat kurumsal web hizmetleri bets10 yeni adresi deneme bonusu veren siteler deneme bonusu