Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlarken Aziz Atatürk’ün aramızdan ayrılış tarihi olan 10 Kasım’ı rahmet ve Minnetle anarken, 10 Kasım’ı anlamak için 11 Kasım 1938’e bakmak lazım. Yazım bir gün önce yayınlanacak. Araştırdım ve bir gün önce yayınlansa da siz okurlarımla bu bilgileri paylaşmak istedim…
10 Kasım 1938 tarihinde vefatının ardın, Atatürk’ün naaşı, İslam Tetkikleri Enstitüsü direktörü Ordinaryüs Profesör Mehmet Şerafettin Yaltkaya’nın nezaretinde yıkandı. Başbakan Celal Bayar’ın talimatıyla, Profesör Lütfi Aksu tarafından tahnit işlemi yapıldı. Vücudun bozulmadan korunmasını sağlayacak olan solüsyon, 200 gram formalin, 1 gram sublime, 200 gram tuz, 10 gram acide pehenque, 1000 gram Su'dan oluşuyordu. Profesör Aksu, tahnit işlemi bittikten sonra, iki küçük şişeye solüsyondan doldurdu, ağızlarını lehimledi, üzerlerine yapıştırdığı etiketlere terkibi yazdı, Atatürk’ün kollarının arasına sıkıştırdı. Kurşun galvanizli, gül ağacı tabuta yerleştirildi. Tabutun da kapağı kapatıldı, üzerine Türk Bayrağı örtüldü…
Cenaze namazı için camiye götürülmesinin dinen şart olup olmadığı konusu, cumhuriyetimizin ilk diyanet işleri başkanı Mehmet Rıfat Börekçi’ye danışıldı. Börekçi, “Atatürk’ün cenaze namazı, tertemiz hale getirdiği vatan toprağının her yerinde kılınabilir” dedi. Namaz, Dolmabahçe Sarayı’nda Ordinaryüs Profesör Yaltkaya tarafından kıldırıldı. Tekbir, Türkçe verildi…
15 sene sonra… Anıtkabir tamamlandı.
Atatürk’ün ebedi istihbaratı için, Anıtkabir’deki son kontroller, inşaat başmühendisi Sabiha Rıfat Gürayman tarafından yapıldı.
8 Kasım 1953, saat 23 suları… Ankara valisi, Profesör Kamile Şevki Mutlu’yu arayarak “Atatürk’ün tabutunun açılması ve tahnit işleminin çözülmesi için, hükümet tarafından kendisinin görevlendirildiğini” bildirdi…
9 Kasım 1953, saat 7.30… Etnografya Müzesi’nde, geçici kabirden çıkarılan ve katafalkın üzerine konulan gül ağacı tabutun önündeydi. Saygı duruşu yapıldı.
Yüksek Teknik Öğretmen Okulu’ndan 10 öğretmen getirilmişti, öğretmenler gül ağacı tabutun vidalarını söktü, kapak kaldırıldı, kurşun tabutun lehimleri söküldü, onun kapağı da kaldırıldı, ortalığı tahnitte kullanılan solüsyonun kokusu sardı. Cenaze, kahverengi muşambaya sarılıydı.
Adeta zaman durmuştu. Çıt çıkmıyordu. Nefesler tutulmuştu. Profesör Mutlu, pamuk tabakasını yavaşça kaldırdı. Atatürk’ün yüzü ortaya çıktı. Hiç bozulmamıştı… Teni bronzdu. Altın saçları, rengini kaybetmemişti. Kalın kaşlarından birkaç tel kopmuş, sol göz kapağının üstüne düşmüştü. İnce dudakları yapışıktı. 15 sene önce Dolmabahçe Sarayı’ndaki yatağında uyur gibiydi. Ne bozulma ne kokuşma vardı… Prof. Lütfi Aksu’nun tahniti son derece başarılıydı…
Profesör Kamile Şevki Mutlu, Atatürk’le yüz yüzeydi. Yanağına dokundu, okşadı. O an neler hissetti derseniz… Hatıralarında anlatacaktı. “Bir an için sanki konuşacakmışız gibi hissettim” diyecekti. Salonda derin sessizlik hâkimdi, duygular darmadağındı.
Atatürk’ün naaşı kurşun tabuttan çıkarıldı, dualarla kefenlendi, ceviz ağacından yapılan yeni tabuta konuldu, Türk Bayrağı’yla örtüldü, yarın Anıtkabir’de toprağa verilmek üzere, generaller tarafından ihtiram nöbetine başlandı…
Bu milletin yetiştirdiği Cumhuriyetimizin Kurucusu, Atatürk’ün
Vefatından sonra gömülürken, bir kadına emanet edilmesiydi. Çünkü… 1938’de Atatürk’ün naaşını emanet edebileceğimiz en yetkin kişi bir erkek’ken, 1953’te bir Kadın'dı. Çünkü kadınlar… Atatürk devrimleri sayesinde, sadece 15 sene gibi kısa sürede, erkeklerin önüne geçmeyi başarmıştı…
10 Kasım’ı anlayabilmek için, 11 Kasım’a bu açıdan bakmak lazım. Atatürk varsa, kadın vardır. Kadın varsa, Atatürk vardır. Gençlik vardır… Mustafa Kemal Atatürk’ü Rahmet ve Minnetle anıyorum…