Evlerin saçaklarından düşen kar damlaları gibi düşüncelerim önce beynimde buz tutarken zamanla damlayıp toprağa karışıyor… Dost sofrasından kalkmışımda bir daha ne zaman oturacağımı merak eder gibiyim. Sancılı geçen sürecin ardından bayram sevinci yaşatan insanın ardından baka kalırken bir hafta aradan sonra yine görecek olmanın sevincini doldurmak üzere koyuluyorum yola…
27 Haziran saat 17.30... Yoğun bir günü bırakıp başka bir yolculuğa gebe kalacak zamanın içerisinde yer almak üzere yer altı trenine biniyorum... Bugün yolculuk Kartal’a… Bir yere tutunmak suretiyle bulduğum üçlü oturakların oraya yerleşiyorum. Henüz 15'li yaşlarda bir genç, 70'li yaşlarda bir ihtiyar ve sonradan 21 yaşında olduğunu öğrendiğim en sağda oturan Derya…
On beş yaşlarında ki çocuğun önünde dururken Derya'nın beni süzdüğünü fark ettim. Bir iki defa göz teması kurunca hafif bir tebessümle gözlerimi çevirmeden bakmaya başladım... Ayakta benimle beraber duran otuzlu yaşlarındaki Bayan, Küçükyalı’da inince bende bir iki adımla Derya’nın hemen önüne geçtim... Gözlerini ayırmadan beni inceleyen bu kız çocuğunun bırakacağı hissiyatın peşine düşüp önünü ardını düşünmeden
- Kaç yaşındasın sen? Dedim, (kendinden emin ve yaşça olgunluğumun üzerini basa basa)
- Yirmi bir... Merak sırası ondaydı. Hemen bir çırpıda soruverdi
- Sen?
- Yolun yarısı… Gülerek aaa hiç göstermiyorsun diye karşılık verdi ve devam etti,
- Nerede ineceksin?
- Kartal, sen nerede ineceksin diye sormama kalmadan devam etti.
- Bende Maltepe de ineceğim inmeyecek olsam konuşurduk"... Hayatında ilk defa beni gören bu kız ne anlatmak isteyebilirdi ki... Konu, konuyu açsın diye 'adın ne?' Diye sordum. Derya...
Açık kahve gözleri, bembeyaz yüzüne ne güzel yakışmış... Siyah başörtüsünün altına saklamaya çalıştığı siyah saçları isyan etmek istercesine kenardan çıkmıştı... Gözlerimi ayırmadan hafif bir tebessümle Derya'nın yüzüne bakmaya devam ettim.
…
Bugün, dünü anlatıyorum. Fakat dünü düşünürken bugünü unutmamak lazım...28.Haziran 2024
Kaybolup gitmiştim. Durağı geçmemek için kafamı kaldırıp baktığımda Huzurevi diye bir duraktaydım. Ne çok dalmışım. Teyakkuzda kalmam gerekiyor çok bir şey kalmamıştı... Ataşehir’e
Nerede kalmıştım... Evet, evet hatırladım... Derya'nın gözlerinde... Bugünden düne…
‘Nasıl cesaret etti’ diye değil de ‘artık o onun için taşmış ki yüreği diline vurmuş’ diye düşünüyordum. Usulce gözlerimi ayırmadan dinlemeye devam ettim;
- Kartal da benim sevgilim vardı, ( dudaklarını hafif büküp) eski sevgilim diye devam etti... Dört buçuk senemi verdim ama o annesinin sözünü dinledi beni istemedi, beni eksik gördüler dedi.
- Nasip... Dedim. Göz ucuyla ellerine ayaklarına baktım acaba farklı bir durum vardı da bu yüzden mi karşı taraf eksik gördü diye. Değildi... Bakarak anlayamayacağım bir şey olduğu için
- Neden? Diye sordum...
- Ben ameliyat oldum onu eksik gördüler yarın sıkıntı olur, dediler
- Ne ameliyatı
- Skolyoz.(Kafamdan hemen evirip çevirmeye başlamıştım Demek ki kızın omurgası ile ilgili bir rahatsızlığı olduğu için erkek tarafın ailesi bunu ilerde bir sıkıntı oluşturabileceğini düşünmüş olmalıydı) Doğru bir davranış mıydı? Tartışılır. Olayı iki taraflı dinlemekte yarar vardı. Kaldı ki hükmü verecek olan da ben değildim. Kendimle konuşmayı bir kenara bırakıp Derya’ya dönüş yapsam iyi olacaktı. Teselli edici cümleler düşünmeye başladım ama manasızdı. O yüzden gerçekçi olmam gerekirdi...
- Belki de olmaması gerektiği için o kişi çıktı hayatından... Belki de annesi seni kendi oğlundan korumuş. Nereden biliyorsun? Nereden biliyorsun senin için neyin iyi neyin kötü olduğunu?
Gözleri titriyordu... Ağlamak istiyor lâkin tutuyordu kendini... Dudak kenarlarından belliydi... Elimi omuzuna koydum bugün benimle konuşacağın bunları anlatacağını biliyor muydun?
- Hayır, dedi
- Az sonra ineceksin karşına kimin çıkacağını biliyor musun?
- Hayır
- O zaman gidenin yasını tutma. Gitmesi gerektiği için gitmiştir gelene hoş geldin demek için gönül evini hazırla, dedim.
Çok konuşmuştum farkındaydım. Bu yüzden artık izlemeye dinlemeye koyuldum onun da inmesine zaten iki dakikadan daha az zaman kalmıştı. İnmeye hazırlanırken “daha konuşurduk ama incem” dedi
Tebessüm ederek cevap verdim... Ve onun kalktığı yere iliştim... Yolum bugün üç durak daha azdı, altı dakika...
Kartal… Evet, bugün günlerden Kartal'dı... Kelamın yüreğime işleneceği, duysa da mahzun duymasa da mahzun olacağım bir gün bugün... Dante, dante yüreğime işlemeye yapacağım bir zaman dilimin içerisine doğru gidiyordum...
( 28.06.2024) Ataşehir Barbaros mahallesinde başımı kaldırıp etrafımı izliyorum, bugünüm… Ataşehir'in gökdelenleri arasına karışıyordum... Aylardır hayalini kurduğum doğa gezimi biran önce gitmem gerektiğini düşündüm... Şöyle bir Karadeniz'e doğru uzansam fena olmayacaktı... Karadeniz’in o esrarengiz havasını, yemyeşil doğasını ve hırçın dalgalarıyla özdeşleşmem lazımdı… Nasip! Deyip işyerine gelmeden iki durak önceden iniyorum. İki tane park karşılıyordu beni. Her sabah ezerek geçtiğim o çimenleri, parkta ki kargaları, gökyüzüne selam vermeden geçmemem lazım... Kim bilir rahmet olur. Verilen selamı başka yerde almak hâsıl olur...
Ey gönül suyuyla yıkanmış yüzler!
Bitmediniz biliyorum. Elbet düşecek yollarınız yollarıma
Ey hazan bahçemin nadide gülleri!
Bülbül elbet dile gelecek, hissediyorum...
Bir göç var, seferle emir olunmuş gibi ruhum
Ve deryalara dalası var...
Ey insanoğlu! İnsanlığı nerede unuttunuz gidip bulasım var...
Bulup dağıtasım...