Tarih 25.04.2017 saat gece yarısı 02.27 ve ben bütün gecenin karanlığına inat Sayın Menderesin meclis konuşmalarında arıyorum ışığımı…
Düşünceler ard arda gelirken sormadan edemiyorum 1961 den 2017 arasını…
Matematiğin bile kayıtsız kaldığı bu hesapta benim çaresizliğim tek çaresi olan bu notlar, bu arşiv olmamış olsa ne olurdu diye… Sonra Menderes’i sevdiren adamları düşünüyorum Babam ve Dedem… Kâğıt önüme kalem yüreğime düşüyor ve
Tarih 17 Eylül 1961 ve tarih 1990 ve ben sadece ezeldeyim. Sensiz, sessiz kaç sene…
Geç kalınmışlığın tam ortasında, sensizliğin biraz da sessizliğin girdabında…
Tarih 17 Eylül 1961 ve ben 2017 bir kez daha hissediyorum sevmek için illa yazmak gerekmediğini...
Amma minnetkar eğilişle diz çöküp ağlıyorum, toprağının başucunda…
Soruyorum; seni nasıl çaldıklarını, beni böylesine nasıl ağlattıklarını…
Tarih 17 Eylül 1961 ve ben 2017 MENDERES; bir kare fotoğrafta, kitapların satır araların da ya da meclis konuşmalarında…
Tarih 17 Eylül 1961 yokluğun, çaresizliğin, sessizliğin içinde MENDERES…
17 Eylül 1961 ve ben 2017 de hala semaya uzanan bir elle seni bu duruma düşürenlere bin ah ediyorum…
Ve seni sevmek için yazmak gerekir, hiç olmadık zaman da tutunmak… Sonra… Sonrası yok aslında.
Suskunluğun eşiğinde en sert cümlelerin içinde yargılanırsın,
Ve işte o zaman anlarsın sevmek için aslında yazmak gerekmediğini…
Yazmak mı yazmamak mı? Anlayamazsın bile…
Savunma yapmak istersin, yapamazsın,
Sevdiğine iki kelam yazmak istersin, muhafızlar bırakmazlar…
İşte o zaman ‘ sevmek için yazmak gerekmez’ dersin.
Yazmanın gerekmediği gibi görmekte gerekmez diye düşünürsün.
Ellerine takılan kelepçeleri düşünür, utanırsın.
Sevmekten vazgeçmez ama kalemi kağıdı bırakıp sadece yanarsın öylesine yaktıkları için belki de bu yüzden tarihe küsmeden inatla ayıplarını örtmeye çalışanları ayıplarsın…