Yıl 2012 miydi yoksa 2013 mü neydi? Adam verecek cevap bulamayınca " yazdıklarının okunuyor olması bile birşey" demişti...
O zamanlar dan kalma alışkanlık herhalde meramımı yazarak anlatma da daha bi faydasını gördüm ve yıl 2021 ben hala yazılanların okunuyor olması bile birşey deyip cuma günlerini sarılıyorum.... Galiba bunu hissetti mi ne?
17 Ekim 2021 Pazar... Aynı cümle bugün soframa düştü, "Notlarını okuyorum" ...
Niyetim bu sefer yazılanların okunuyor olması değil... Bu başka sancı... Olmamış erik sancısı desem değil, yarım kalmış cümlelerin ağırlığı desem değil.. Bu yol benim idrakını telakki edemediğim birşey... Bahanesi ister kahve olsun isterse çay kelam etmek... Niyet, buğday değil, azdan çoğu bulmak... Ama itiraf etmem gerekiyor ki korkuyorum, boyumu aşan cümleleri kurup kapının önüne konulmaktan, benim için önemli senin için zaman kaybı olmasından... Ve kimsenin fark edemediği ama benim bildiğim o keskin bakışlardan...
Evet, okunuyor olmak güzel hele ki sana atfettiğim cümleleri...
Bakıp göreceğiz inşallah "Kadir Mevlam neylerse güzel eyler"... Deyip
... Gün 18.10.2021'e dönmüş bedenim uyku âleminden gelip gözlerini açtığında saat 04.37...
Okul bahçesi mi desem yoksa konferans salonu tarzında bir yer mi bilemedim bir bahçe... Üç beş kişinin toplandığı yerde yazmaktan, konuşmaktan bahsediyoruz... Yıllardır dilime almadığım o satırlar düştü dilimden ; " Söylemez küsmüş bana cânâne söylen söylesün Neyledüm ol yâr-ı âlî-şâne söylen söylesün Nâz ile güftâre gelmezse helâk eyler beni"
Birden sol yanımda eskiden varlığımı dahi bilmeyen ama gönül bağı kurup kapısına dahi gidemediğim bir büyüğüm "sen ne anlarsın di'van dan" dedi ve keskin bakışları ile kafasını salladı... Aslında haddi mi bilirdim(!), ezberim bile yokken o satırlar nasıl dilden düştü, hayretler içindeyim...
Dün aklıma, yüreğime düşen bugün rüyalarım da son noktayı koymuştu... Ben ne anlardım, yazmaktan söylemekten...
Divane olmuş, bu yüzden di'van diyorlar,
Her yiğidin harcı değildir, istiyorsan gel otur diyorlar...
Ne dilim döner diyorum nede bilgim yeter
Edeb-i divane olmak ölmeden ölmek diyorlar...
Bilemedim... Bilmek mi iyi bilmemek mi?
O yüzden birikmiş onca cümleleri gözlerimi kapatıp, dinliyorum... Onca cümle ile başa çıkmak zor, anlatmak anlaşılmak... Kalemi kenara bırakıp SUSUYORUM... Bir veda ya saklıyorum herşeyi... Yazmak kâr etmiyor, yırtıp atıyorum kağıtları... Yazmaya tövbe edesim geliyor, dilim varmıyor... Kelam bilmeyen ben, 'yazamaz isem ölürüm' diyorum yazılan ne varsa saklıyorum...
Ve bekliyorum belki "gel" dersin diye lakin çağırmanı beklemek yağmuru çağırmak gibi bir şey...Rahmetli dedem hep derdi " yola çıkana ne zaman geleceği sorulmaz" diye, bilirim yollara revan oldun taa oralardan ettiğin kelamı işitir, sevinirim...
Ne yapayım bilemiyorum ama gelinceye kadar yazayım diyorum iyi mi ediyorum kötü mü bilmiyorum ama di'van dan uzak duruyorum en azından ölmeden ölmesini öğrenene kadar...
Tabi ölmeden sözler tutulup yıllardır bu ne idüğü belirsizliğin adı verilene kadar susmak boynumun borcu...
Haddimizi bildiren insanların eksik olmaması niyazıyla
Saygılar