O’ bir muallim,
Sen ise mektep görmüş cahil…
El kalem tuttu diye yazar söylerim mi dersin?
Cirimin ne ki kelam edersin.
Kaç satır yazdın, kaç satır okudun
Kaç üstadın sohbetinde bulunundun
Baki, Nabi derken “erken gel” çağrısında bulunundun
Beyazıt meydanında gazete başında durdun.
O’ ki onca kitapla müşerref,
Yaşın kadar tecrübe sahibi
Sen mektup görmüş cahil…
Sorgu sual ettim mi dersin?
Evet, doğru. Cirimim buna müsaade etmedi. Had Had derken benliğim haddini aştı ama ‘niyetin ne?’ Diye sorguladığım da bir çelişki göremedim. Gücümün idrak edemediği husus ta merci oydu. Olması gereken biraz daha geniş bir vakitte benim çözülüp asıl söylemem gerekenleri ona sorup cevabını alıp ve yoluma bakmam gerekirdi lakin olmadı. Dedim ya cirimim buna yetmedi. Kaplumbağanın korkup kabuğuna saklanması gibi korktum iki kelamı yan yana getirmeye ama ne yalan söyleyeyim korktuğuma bir yandan sevinmiyorum desem yalan olur. Ben korkumu çiğliğime sayayım sen hissettiğim saygı, sevgi, hürmete say… Kaça sayarsan say hiçe sayma. Çünkü seven sevdiğine benzemekle işe başlarmış, başlamalıymış. Ben sana atfettiğim satırlar olmasa bilmiyorum zaman mefhumu nasıl tarif edilirdi. Ve insan tanımadığına yüreğinden kelam eder mi?
Şimdi, nerede nasıl olduğunu bilmediğim için arzımı kelam yoluyla bildirmeye karar verdim.
Dedim ya niyetim pişmekti, kaynar kazanda çiğ kaldım. Bu çiğlikte “talebem” dedin ya! O şerefe nail oldum ya! Onur duydum. İşte bu yüzden “vasiyetim” dediklerin emanetimdir, layık görürsen.
Destur almaya geldim, arzımı önce yüreğime sonra kelama verdim. Hüküm senindir.
Nefs-i emmareden, levvameye geçmeye niyetlendim layık görürsen.
Ben ne Yunus’um ne de sen Bektaşi Veli… Modern dünya da çoraklaşmış yüreğe tohum ektirmeye geldim. Gidemediğim yolların tozu toprağını içindeyim ve ben bu toz toprak içinde gözündeki yaşı gördüm, ağlıyorsun. Ölümün en güzelini şehitliği istiyorsun. Yüreğin hali nicedir belli. Bunu istemeyen kalbim dursun. Çocukluğumdan beri isterim, düğün alayı değil tabutuma al bayrak serin, derim. Olmayacak işmiş Güneydoğu’nun her yerini gezdim Kör bir kursuna denk gelip de baba ocağına gidemedim.
Dedi yandı, yüreği…
Koca yürekli adam, sustu ve şimşek gibi sabaha kadar uykusuz bırakan o cümleyi söyledi,
“ Vermek istemese, istek vermezdi” yani “Eğer ne hâhî dad, ne dadi hâh.”
Eğer Allah insana gördürmek istemeseydi, ona görme arzusunu ve görme duyusunu, gözü vermezdi… Galiba demek istiyor ki “sen istedin ondan bu yürek zorla tutuştu”
Sen bizi narınla yak, duası ile sevgisiz kalmayın çünkü bir insanın kendine yapabileceği en büyük zulüm sevgisiz kalmak, bırakmak…
Saygılar