İslâm dini neslin devamı için tek yol olarak evliliği teşvik etmiş, eşlerin evlilik birliğini, karşılıklı sevgi ve saygı ortamını olabildiğince korumalarını istemiş, talâkı da ancak evliliğin sürmesine imkân kalmadığında başvurulabilecek bir çözüm şekli olarak meşrû saymıştır (DİA,Talak).
Türkiye’de boşanmalar, ABD ve çoğu Avrupa ülkesine kıyasla daha azdır. Ancak Türkiye’de de boşanma sayıları yıllara oranla maalesef sürekli olarak artmaktadır. 2021 yılında bu artış 170,000’e ulaşmıştır (TÜİK verileri). Bu artışın birçok nedeni bulunmaktadır. Bu nedenlerin başında toplumsal ve kültürel değişim ile bu değişimin aile kurumuna yansıması gelmektedir. Toplumumuzda ki değişimle birlikte boşanmaya yönelik olarak bireylerin bakış açıları da değişmiş, önceleri hoş karşılanmayan bir durum olan boşanma artık normal görülmeye başlanmıştır. Türkiye’de geleneksel ve dini değerlerin aşınmış olması ve bunların yerlerine yenilerinin konamamış olması ile toplum olumsuz yönde etkilenmektedir. Diğer yandan, Türk toplumunda ki son yıllarda meydana gelen kültürel ve ekonomik gelişmeler aile anlayışımızı doğrudan etkilemektedir.
Boşanmanın sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik nedenleri yanı sıra din, sağlık, teknoloji, evliliğe bakış açısı, ekonomik bağımsızlık, baskı ve psikolojik sorunları saymak da mümkündür.
Boşanma kararlarının artışında sosyal nedenler olarak; Bireyciliğin değer haline gelmesi, ilişkilerin hızlı bir şekilde evlilik öncesinde tüketilmesi, geleneksel değerlerden uzaklaşılması, boşanmanın normalleştirilmesi, hukuki açıdan anlaşmalı boşanmaların artması, feminist hareketlerin de etkisiyle toplumsal olarak kadın-erkek rollerinde önemli değişimlerin olması, kadınların kamusal hayat içerisinde eskiye göre daha fazla yer almaya başlamaları, medyanın aile yapısını sunmada olumsuz olaylara fazlaca yer verilmesi ile Türk aile yapısının bu anlamda olumsuz etkilemesi gibi birçok neden sayılabilir.
Boşanmaların genel hukuki nedenleri ; Zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, suç işleme, terk etme, akıl hastalığı, evlilik birliğinin sarsılması, geçimsizlik, eşlerin boşanmada anlaşmaları vb. şeklinde özetlenebilir.
İslam da boşanma olayı evlilik kararından bağımsız ele alınmayıp, boşanmanın önlenmesi ancak sağlıklı bir evlilikten geçer prensibine dayalıdır (Buhârî, Nikâh, 15).
İslam da evlilik bağının çok önemli bir sebep bulunmadıkça sona erdirilmesi tasvip edilmemiş, evliliğin devamı esas kabul edilerek boşamaya gitmeden önce birlikteliğin sağlanmasına yönelik çok aşamalı bir yöntem benimsenmiştir. Erkeklere eşleriyle iyi geçinmelerini ve onların kusurlarını değil olumlu yönlerini görmeye çalışmalarını öğütleyen âyet ve hadisler yanında “Helâl şeyler içerisinde Allah’a en sevimsiz geleni boşamadır” (Ebû Dâvûd, Ṭalâḳ 3) gibi hadislerde boşamanın dinen hoş karşılanmadığı açıkça belirtilmiştir.
Dini bir müessese sayılan evliliğin devamı ve selameti için birtakım tedbirlerin alınması taraflardan istenmiştir. Eşler arasında ki farklılığın ileride muhtemel bir sorun olmaması için “kefaet” erkeğin kadına denk olma prensibi benimsenmiştir. Ayrıca kızın velisinin onayı ile beraber nikahta şahitlerin bulunması ve dindar bir aileden kız alınması gibi birtakım tedbirler öngörülerek sağlıklı bir kararın alınması amaçlanmıştır.
İstenmeyen bir durum olsa da aile içi anlaşmazlığın ortaya çıkması halinde evliliğin devamını sağlamaya yönelik bazı tedbirlere (aile içi) başvurulmasının, geçimsizliğin devam etmesi durumunda ise erkek ve kadının ailelerinden seçilecek birer hakemin (heyet) onların arasını bulmaya gayret etmesinin istenmesi de karı-koca arasındaki uyuşmazlıkların ilk çözüm yolunun boşanma olmaması gerektiğini ortaya koymaktadır (Nisâ, 34-35). Burada boşanmanın mahkemeden önce aile içinde çözümlenmesinde aile büyüklerine de görev verilmektedir. Geçimsizliğin artarak devam etmesi durumunda kadının (fesh) bireysel dava açma ve (hul’) anlaşmalı mali boşanma talepleri dinen kendisine tanınmış haklarındandır (Nisa 128).
Son olarak bu aşamaların çare olmaması neticesinde ayrılma kararı alınacak ise, kadının biyolojik ve psikolojik durumunun gözetilerek (sünn-i talak) en uygun zaman diliminde boşanmanın gerçekleşmesinin istenmesi, sadece İslam’ın kadına yönelik dikkate aldığı büyük bir inceliktir.
Boşama yetkisi elinde olan erkeğe de ayrılma kararını verirken kadına ceza mahiyetinde şiddet ve hakaret içeren söz ve davranışlardan uzak durulmasının yanında kadına daha çok zarar verebilmek adına elinde ne varsa almaya çalışması ayetle yasaklanmaktadır. “ Boşamadan iki defa geri dönülebilir. Bundan sonra erkeğin vazifesi ya güzelce geçinmek veya tatlılıkla ayrılmaktır. Ey kocalar! Boşanma durumunda, daha önce kadınlarınıza vermiş olduğunuz mehir ve hediyelerden hiçbir şeyi geri almanız size helâl değildir...”(Bakara, 229). Hele hele “Ya benimsin ya kara toprağın” diyerek canına kastetmesi gibi durumlar kesinlikle hukuk ve insanlık dışıdır.
Görüldüğü üzere İslam dini mutlu bir yuva kurmak için evliliğin ilk anından başlayarak uygun ve denk bir eş seçimi, aile büyüklerinin rolü, şahitler, dini nikah gibi tavsiyelerde bulunarak yuvanın devamını amaçlamıştır. Ayrılma durumunda ise kadın ve erkeğe birbiri ile iyi geçinmeye çalışmanın uhrevi sevap yönünün hatırlatılmasının yanında önce aile içi, sonra aile büyüklerinin hakemliği gibi önleyici tedbirler öngörmektedir. Bu aşamalara rağmen boşanmanın olması durumunda kadının malının ve haysiyetinin gözetilmesine kadar hükümler vaz eden İslam, boşanma hukukunda son derecede ileri bir hukuk sistemine sahip en makul çözümleri sunmaya devam etmektedir.
Huzur sadece İslam’dadır.