Metresi kaçtan alınır, satılır bilmem. Balçık içinde nicedir savaşır dururum
Kelam sahibi olmasa neyler, kime gideriz?
Kapını dövmek, konuşmak değil niyetim sen deyiversen halimi sende buldum neslimi...
Gül derlenmez, bülbül ötse figan eylese de,
Talan olmuştur gönül bahçem...
Ver o Mübarek elini bahçeme tohum ekem...
Ocağımın odunu mu yoksa ocaktaki odunun çırası mı yoktur?
Ermemiş aklım ham meyve tadında lakin sol yumruğumdan büyük sanki hissettiklerim...
Kapını arıyorum yolun neresidir, kime, nasıl sorayım?
En büyük yatırım insana ise ben insan mıyım?
Yokluk benlik mi yoksa benliğim mi yoktur?
...Ne zamandır işitmedim kelamını, icat edilmişse de internet dedikleri
Satırlara bakar vasiyetini takip ederim.
Ama Ocak harlanmaz,
Kalp dedikleri yanar da pişmeye durmaz...
Ahh be Gönül dostları bize deryalara dalan değil deryalardan çıkaran ve istikamet üzere gidenler lazım… Yola akılla çıkmış sonra akıldan çıkmış o insanlara… Aşığın dili gönlüdür derler, derler demesine de âşık nasıl olur söylemezler. Halk içinde sevdiğini bağıran insana; “Deli” derler, VELİ olsa bile…
Divan Aşığı, kelamı gönül tasına batırıp çıkaran Üstad; Hayati İNANÇ 24 Ağustos Çarşamba günü 8.Uluslararası Kültür, Turizm, Tarım ve Doğa Sporları Festivalinde söyleşi yapacak… Söyleşi yapacak! Böyle reklamlar dönüyor, billboardlar, anonslar ile böyle dolduruluyor akıllar… Bırakın arkadaş bu reklam kokulu jenerikleri… Bilmesek, hani duymasak anlayacağız, kanacağız… Değiştirin şu ibareleri ne olur… Başka başlık altında yapın reklamlarınızı, insan üzülüyor bu pervasız kalışları… Bu kadar basit değil biliyorum… Yok, arkadaş yok eminim söyleşi etmeye gelmiyor… Ben biliyorum, dinledim. Kaç defa şahit oldum… Her seferinde “söyleşi” dediklerinin altında başka şeyler yatıyor; Huzur Mesela… İlk girişinde heyecanla bekliyorsun o meşhur Bismillah’ını çekip şükrünü edip başlıyor, bir alkış tufanı kopsa yer gök sallansın istiyor… Sonra yavaş yavaş şakayla karışık başlıyor yüreğimizi dante- dante nakış etmeye… Kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın adamın söyleşi falan ettiği yok adam resmen bizleri silkeleyip, silkeleyip gidiyor. Başını soğuk sulara daldırıp nefesini kestirene, içini sızlatana kadar uğraşıyor… Akşam eve gidince düşünmekten uyuyamaz duruma geliyorsun… Tadına doyum olmuyor, o uykusuzluk bile aranıyor… Yüreğimize kelam Sultanı, divan Aşığı dedikleri dokunuyor… Kelama olan susamışlığımızı kana kana içiyoruz.
Eyy Kelam Sultanı Hocam! Senin sözün Bal, Pekmez ola Hayrı öte güne kaya... Hoş geldin Demek bana düşmez belki ama yine de hoş geldiniz diyeyim yama tutmaz gönüllere, iş bilmez bizlere…
Ve giderken, uğurlar olsun… Görmek nasip olmaz sizi şu satırlar da veda olsun;
Tut elimden aştırıver şu denizleri,
Afaki gelir ettiklerim, Sen, kelamına bula beni...
İzini süremem, Sen, eşiğinde süründürme al içeri...
Ocağım tütmez, tencerede kaynamaz aşım,
Kuru yavan demem ekmeğini, acısı tatlı gelir,
Bir çay sohbetinde buluştur kendinle...
"Sen" dediğime bakma haddim değil aslında
Yak beni, kendi âlemine hizmetkâr, inci gibi dizdiğin satırlara mürekkep eyle...
Ey yy Kelam sultanı! Hocam. Erişilmesi mümkün olmayan seferi,
AT’ımın yularını çevir kendine... Bırakma beni kendi halime, al eşiğinden içeri...