ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

İNSANLAR (Soğan misali)

Yudum yudum içiyorum yokluğunu. Özlemin en ağır saatleriydi, akşamlar.  Neredesin onu da bilmiyorum ki; Bir gelsem, çalsam kapını! Adresinde yok. Türlü türlü acılar yaşanıyor; evlerin pencerelerinden, bakanların gözünde. Umutlarını ipe asmışlar kurudu kuruyacak. Arkadan gelen şehrin gürültüsünü aldırış etmeden içerden bir ses sürekli bir şeyler fısıldıyor.  Kararsız ne yapacağını şaşırmış insanlar; Her evin ocağında ayrı duman, her ocakta ayrı bir aş telaşı. Sofraya konan ekmek kimine acı, kimine tatlı… Kimi aç kalktı sofradan kimi tıka basa doyarak.  Acınacak hallerimiz vardı. İnsanlar, insanları acımadı! Yokluk kiminin sofrasındaydı, kiminin yüreğinde. Kimi yüreğindekini sorguladı kimi boş bakan gözlerini. Tek bir soru ortaktı, “neden?” Nedeni yoktu, bu işin. İnsan olmak yetiyordu. Ve kim ne ediyorsa ancak kendine ediyordu. Dokuz köyün bile yapamadığını… Namazla işimiz olmadığı gibi okunan ezana da kulak asmadık. İpte kuruyan umutsuzluklarımızı giyinip giyinip çıktık dışarıya. Gerçekler çırılçıplak… Kiminin umurundaydık, kiminin değil.  Aradıklarımız oldu; arayıp ulaşamadıklarımız ya da bulamadıklarımız. Yeri geldi en kıymetlileri ile karşılaştık, yeri geldi; görmek, duymak dahi istemedik. Yeri geldi özledik. Bu durum bile önem arz etmedi.  Arz etmek; demişken, kimini dost sanıp dertlerimizi açtık, kimini pişman ettik anlattığına. Kimi teşekkür nutukları okurken, kimileri belalar okuttuk… Basit sözler söyledik, kendimiz ile ilgili. Oysa insanın sözü değil, yüzü unutulurdu… Unutmak, demişken; kimini bir günde unuttuk, kimini de yıllar geçti, silemedik veyahut silmek istemedik. Dağları sıra sıra dizen; onca kapıları, engelleri geçenler sadece gönül kapısından geçemediler. Mühürlü olduğu için… Mühür, demişken; dilimiz lal oldu, bir sevgiyi söylerken oysa yüreğimizi doldurup doldurup taşırıyordu. Kimi de sakız etti “can” sözünü bile… E, insanoğlu! Kimi bencillik etti, anlamadı. Kimi de kendini koydu yerine; sustu, bekledi... Sabır taşı; değirmen taşı misali ezerken buğdayı, kimi yere saçıldı, kimi un olup omuzda taşındı… Bizden taşanlar ise öfkemize sebep oldu. Oysa sabrın sonu selametti; başı acı olsa da sonu baldan tatlıydı… Kâğıdı harcadık, kalemi harcadık. Kimi parayı kazanmak için zorlanırken, harcamayı da korktu. Kimi kolay kazandığı için har vurup harman savurdu… Nereden bakarsak bakalım; zordu, yaşamak.  Dilim dilim olmuş ellerimin arasındaki; hasreti saklayacak yer bulamadım. Hangi taşı kaldırsam ya bir ot bitmiş ya da karınca… Gökyüzüne baktım. Göz önüne koyarsan bir şeyi fark edilmezdi, en iyi saklama yöntemiydi, bu. Öyle ya! saklanan şey kıymetlidir. Saldım seni, gökyüzüne. Ay ile yıldızları aradım, seni koyduğum yerde. Seni seyreder gibi seyrettim; sende bi o kadar uzak değil miydin? İpe sermedim, umutlarımı, bencilliğimi ve sadakatimi… İyi, kötü ne varsa koydum bir kutuya. İnanıyorum, iyi olan elbet kazanacaktı. Sağ çıkacaktık, sabaha. Değişen bir şey olmayacaktı. Ben seni sabaha özleyecektim. Hiçbir zaman yazmazsın ama bir sabah “günaydın!” mesajınla uyanacaktım. Seni sakladığım o yerden alıp, gönlüme koyacaktım. Yol boyunca gülüşün eşlik edecekti. Ben yine seni yazmaya devam edecektim. Sen, “çıt” çıkaramayacaktın. Ben bilecektim, kendinden bir şeyler bulduğunu… Seni yazmak dahi mutlu edecekti, beni… İnsanlar, insanlar! Kimileri çok basit şeylere mutlu olurken kimileri, birilerini ne yaparsa yapsın mutlu edemeyecekti. Kimden ne beklediğimiz çok önemli galiba… Beklentileri azalttığınız sürece mutlu, insan; insansa… Ocaktaki çay bile seni bekleyecekti, senin sohbetini… Koltuğun sol tarafında sen oturacaktın, karşı çaprazında ben. Sohbet demini aldıkça, çayda ocakta demini alacaktı. Alışıncaya kadar elim, ayağıma dolanacaktı. Misafir nasıl ağırlanır, senden görecektim. En ağır misafirim sen olacaktın. Envai çeşit yiyeceklerle değil de; çayın yanına en yakışanı sunacaktım. Dakikalar, saatleri devirirken, bardaklar çayı tüketecekti… Sen, saatler sonra müsaade isteyip gidecektin, gönlüm razı gelmese de “tamam” diyecektim… Sen, gözden kayboluncaya kadar izleyecektim ardından. Dünyayı kucaklamış gibi huzurlu bitecekti gün. Yatağa uzanıp, tekrar tekrar oynatacaktım sahneleri… Sahi özlemlere çay koysak, Vuslat’a dem tutar mıyız? İnsanlar, insanlar! Kimileri iskonto uygularken hayallerine kimi de hiç acımadı hayalleri öldürürken. Hayallerin bile sınırı vardı. Sınırları çizen dilinden, elinden biliyorum… Olmayacak hayalleri de kuruyordu insanlar… İnsanlar, İnsanlar! Kimileri el öpmeyi, el etek öpmekle eşitledi. Kimileri de saygıdan eğildi; bir elin önünde… Değiştik, değiştirdiler; “normalleşme” ve “Batılaşma” adı altında, değerlerimizi… Keçinin uyuzu suyu pınardan içerken, kimi de yağmur suyunu bile rahmet bildi.  Bildiklerimiz ve bilmediklerimizle insan ya da insan (cık) tık… Ve öylece göçüp gittik(gideceğiz)… Velhasıl kelam, soğan gibiydik. Çiğken acı, piştikçe tatlı…
Ekleme Tarihi: 14 Ocak 2025 - Salı

İNSANLAR (Soğan misali)

Yudum yudum içiyorum yokluğunu. Özlemin en ağır saatleriydi, akşamlar. 

Neredesin onu da bilmiyorum ki;

Bir gelsem, çalsam kapını! Adresinde yok.

Türlü türlü acılar yaşanıyor; evlerin pencerelerinden, bakanların gözünde. Umutlarını ipe asmışlar kurudu kuruyacak. Arkadan gelen şehrin gürültüsünü aldırış etmeden içerden bir ses sürekli bir şeyler fısıldıyor. 

Kararsız ne yapacağını şaşırmış insanlar;

Her evin ocağında ayrı duman, her ocakta ayrı bir aş telaşı. Sofraya konan ekmek kimine acı, kimine tatlı… Kimi aç kalktı sofradan kimi tıka basa doyarak. 

Acınacak hallerimiz vardı. İnsanlar, insanları acımadı!

Yokluk kiminin sofrasındaydı, kiminin yüreğinde. Kimi yüreğindekini sorguladı kimi boş bakan gözlerini. Tek bir soru ortaktı, “neden?”

Nedeni yoktu, bu işin. İnsan olmak yetiyordu. Ve kim ne ediyorsa ancak kendine ediyordu. Dokuz köyün bile yapamadığını…

Namazla işimiz olmadığı gibi okunan ezana da kulak asmadık. İpte kuruyan umutsuzluklarımızı giyinip giyinip çıktık dışarıya. Gerçekler çırılçıplak… Kiminin umurundaydık, kiminin değil. 

Aradıklarımız oldu; arayıp ulaşamadıklarımız ya da bulamadıklarımız. Yeri geldi en kıymetlileri ile karşılaştık, yeri geldi; görmek, duymak dahi istemedik. Yeri geldi özledik. Bu durum bile önem arz etmedi. 

Arz etmek; demişken, kimini dost sanıp dertlerimizi açtık, kimini pişman ettik anlattığına. Kimi teşekkür nutukları okurken, kimileri belalar okuttuk…

Basit sözler söyledik, kendimiz ile ilgili. Oysa insanın sözü değil, yüzü unutulurdu…

Unutmak, demişken; kimini bir günde unuttuk, kimini de yıllar geçti, silemedik veyahut silmek istemedik. Dağları sıra sıra dizen; onca kapıları, engelleri geçenler sadece gönül kapısından geçemediler. Mühürlü olduğu için…

Mühür, demişken; dilimiz lal oldu, bir sevgiyi söylerken oysa yüreğimizi doldurup doldurup taşırıyordu. Kimi de sakız etti “can” sözünü bile…

E, insanoğlu!

Kimi bencillik etti, anlamadı. Kimi de kendini koydu yerine; sustu, bekledi... Sabır taşı; değirmen taşı misali ezerken buğdayı, kimi yere saçıldı, kimi un olup omuzda taşındı… Bizden taşanlar ise öfkemize sebep oldu. Oysa sabrın sonu selametti; başı acı olsa da sonu baldan tatlıydı…

Kâğıdı harcadık, kalemi harcadık. Kimi parayı kazanmak için zorlanırken, harcamayı da korktu. Kimi kolay kazandığı için har vurup harman savurdu… Nereden bakarsak bakalım; zordu, yaşamak. 

Dilim dilim olmuş ellerimin arasındaki; hasreti saklayacak yer bulamadım. Hangi taşı kaldırsam ya bir ot bitmiş ya da karınca… Gökyüzüne baktım. Göz önüne koyarsan bir şeyi fark edilmezdi, en iyi saklama yöntemiydi, bu. Öyle ya! saklanan şey kıymetlidir. Saldım seni, gökyüzüne. Ay ile yıldızları aradım, seni koyduğum yerde. Seni seyreder gibi seyrettim; sende bi o kadar uzak değil miydin?

İpe sermedim, umutlarımı, bencilliğimi ve sadakatimi… İyi, kötü ne varsa koydum bir kutuya. İnanıyorum, iyi olan elbet kazanacaktı. Sağ çıkacaktık, sabaha.

Değişen bir şey olmayacaktı. Ben seni sabaha özleyecektim. Hiçbir zaman yazmazsın ama bir sabah “günaydın!” mesajınla uyanacaktım. Seni sakladığım o yerden alıp, gönlüme koyacaktım. Yol boyunca gülüşün eşlik edecekti. Ben yine seni yazmaya devam edecektim. Sen, “çıt” çıkaramayacaktın. Ben bilecektim, kendinden bir şeyler bulduğunu… Seni yazmak dahi mutlu edecekti, beni…

İnsanlar, insanlar!

Kimileri çok basit şeylere mutlu olurken kimileri, birilerini ne yaparsa yapsın mutlu edemeyecekti. Kimden ne beklediğimiz çok önemli galiba… Beklentileri azalttığınız sürece mutlu, insan; insansa…

Ocaktaki çay bile seni bekleyecekti, senin sohbetini… Koltuğun sol tarafında sen oturacaktın, karşı çaprazında ben. Sohbet demini aldıkça, çayda ocakta demini alacaktı. Alışıncaya kadar elim, ayağıma dolanacaktı. Misafir nasıl ağırlanır, senden görecektim. En ağır misafirim sen olacaktın. Envai çeşit yiyeceklerle değil de; çayın yanına en yakışanı sunacaktım. Dakikalar, saatleri devirirken, bardaklar çayı tüketecekti… Sen, saatler sonra müsaade isteyip gidecektin, gönlüm razı gelmese de “tamam” diyecektim… Sen, gözden kayboluncaya kadar izleyecektim ardından. Dünyayı kucaklamış gibi huzurlu bitecekti gün. Yatağa uzanıp, tekrar tekrar oynatacaktım sahneleri… Sahi özlemlere çay koysak, Vuslat’a dem tutar mıyız?

İnsanlar, insanlar!

Kimileri iskonto uygularken hayallerine kimi de hiç acımadı hayalleri öldürürken. Hayallerin bile sınırı vardı. Sınırları çizen dilinden, elinden biliyorum…

Olmayacak hayalleri de kuruyordu insanlar…

İnsanlar, İnsanlar!

Kimileri el öpmeyi, el etek öpmekle eşitledi. Kimileri de saygıdan eğildi; bir elin önünde… Değiştik, değiştirdiler; “normalleşme” ve “Batılaşma” adı altında, değerlerimizi…

Keçinin uyuzu suyu pınardan içerken, kimi de yağmur suyunu bile rahmet bildi. 

Bildiklerimiz ve bilmediklerimizle insan ya da insan (cık) tık… Ve öylece göçüp gittik(gideceğiz)…

Velhasıl kelam, soğan gibiydik. Çiğken acı, piştikçe tatlı…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
islami sohbetler sohbet omegle tv türk sohbet islami sohbet cinsel sohbet emlak seviye 5 mutfak lavabo tıkanıklığı açma su böreği sipariş galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı İstanbul evden eve nakliyat kurumsal web hizmetleri bets10 yeni adresi deneme bonusu veren siteler deneme bonusu