ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

OLDUK MU? ASLA! (hala çiğ, hala ham)

Yazılıp yazılıp silinen; bir hafta belki de daha fazla tozlu raflarda saklanan duyguların içerisinden tekrar çıkarıyorum seni… Yazdım, sildim; “iyi” dediklerimizin aslında iyi olmadığı kanaati beni huzursuz ettiği için. Kalbim mutmain değildi. Bu yüzden bambaşka bir yola çevirip; aralarındaki satırları sile sile devam ediyorum, bu haftalık yoluma… Ben Ismahan Çeribaşı… Muhammet’den olma, Arzu Hatun’dan doğma… Denizli’nin Serinhisar ilçesinden; eski adıyla Kızılhisar’dan kabuklarını kırmış; İnsan olma erdemine kavuşmak için gurbeti, yolları kendini yakıştıran biri. Ne diyordu Şems; “İlim talebesine zorluk ve gurbet lâzım, aksi hüsrandır.” İçerisinde öğrenme isteği ve meraklı olanın bu hayatta talebeliği son bulur mu? Elbette bulmaz…  Normalde sayısal ağırlıklıyım. Eskiden telefon ve T.C. numaralarını yazmaya gerek duymadan ezber eder bir hafta sonra yine onu anımsardım… Sözel hafızam, ezberim yok denecek kadar kötü. Öyle ki isim hafızam hiç yok. Ezbere bildiğim tek bir türkü var; oda Neşet Ertaş’ın “Neredesin Sen?”…  Lakin soy isim konusunda çok iyiyim. Edebiyata olan yatkınlığım; konuşmasını çok beceremediğim için. Bu yüzden Lise döneminde kendimi yazmayı vermiştim. Yazılarımı okuyan rahmetli hocam beni matbaaya yönlendirmişti. Yazılarımın okunmaya değer görmüş olacak ki böyle bir teşvikte bulunmuştu. (Allah razı olsun) 2010 yılında Cuma günü İlçemize ait olan “Serinhisarın Sesi” gazetesinin çıktığı matbaaya gittim. İmtiyaz sahibi yandan bir bakış atıp oğlunu işaret etmişti. Korkmuştum. Ters bir şey diyecekler; kabul etmeyecekler diye… Beni hocam göndermişti. Ona yapamadım demek, yıkardı beni… Çok şükür ki öyle olmadı. “Tamam, bir sayfayı geçmesin” uyarısı ile “konuşmak” adlı ilkyazımı elden teslim etmiştim… Konuşmak, kaplumbağanın korkup kabuğunun içerisine saklanmasıydı… Evde bilgisayarım yoktu. Defterime yazar okulda bilgisayara geçirip, flaş belleğini perşembe günü götürürdüm ki Cuma günü yazım çıksın. Okul çıkışı matbaaya gidiş heyecanımı hala hatırlarım… Ve yıllar geçti… Muhammet den olma, Arzu Hatun’dan doğma… Denizli’nin Serinhisar ilçesinden; eski adıyla Kızılhisar’dan kabuklarını kırmış; gurbetin izzetini tadan ben; bugün yazılar sayesinde birilerini tanımanın şerefine nail oldum. Onlarda nasıl bir intiba bıraktığımı bilemeden…           Akılsız başın cezasını, çekiyor mu ayaklar? Soruna tüm içtenliğimle, hayır! Diyorum…  Ve sonu evet-hayır ile bitecek peş peşe sorular ardın sıra gelmeye devam ediyor. Var mıymış kapı eşiğinde durmanın manası? Evet. Yaptığım doğrular içinde gurbete çıkmak ve bu doğru hareketi bugün daha iyi idrak etmekle beraber; kabaran göğsümü arşa salıyorum… Telefonun ucunda ki adam sayesinde… Af edersiniz. Varlığım bir muamma iken "ben" sıfatına bürünüp yine haddimi aşıyorum. Sevincimi, gönlümdekini anlatma derdiyle. Ne yapabilirim? Bilemiyorum. Konuşmak hele şurada dursun. Ben, yazmaya devam edeyim. Zerrem ne, sormadan… Zerre… Oysa Bir lahza dönüp baksaydım, Helallik dileyen yüreğimi işitebilseydim. Gaflet uykusunu dalan beni uyandırsaydım. Her şey daha güzel olmayacak mıydı? Çeribaşı! derdine gönül verme Kalemi eline alıp boş söz söyleme... Hala “ben” mi dersin? Sende kimsin? Gökyüzü pasparlak. İş yerinde köşeye sinip dumanı savuruyorum. Duman küçük çocuk edasında savrula savrula gidiyor. Konuşmaların sonunda “efendim” kelimesinin yerine “amca” diyebilirsin deyince aklıma düşüyor; zaman zaman beni susuz bırakıp, bazen de kelama batıran insan…  O nasıl acaba? İyi olmasını, iyiler yoldaşını olmasını can-ı gönülden dileyerek; onu Allah’a emanet ediyorum. İnsan… İnsan olma erdemi ne kadar da kolay, ne kadar da zor bir iş… İnsanın bir eylemine veyahut bir sözüne bakıyor değil mi? İnsan olarak hep kendimden hayıflandım. Vakti zamanında kendimi adam akıllı yetiştiremediğim ve bilgi birikimi sahip olmadığım için. Büyüklerinde dediği gibi; “bir baltaya sap olamamak”.  Beşeri aşkları kâğıtta yer verecek kadar çömez duyguların peşine düşmekte bir hataydı… Çünkü yaşım ilerledikçe daha derin, insan olmanın amacına uygun… Türkiye’de; şehit kanı ile sulanmış bu topraklarda yaşamanın sorumluluğu hissettim. Sizce de öyle değil mi? Şifa olan cümle miydi? Yoksa söyleyen mi? Sorusunu es geçiyorum. İnsan tanımak kader işidir. Bunun bilincinde olmak bana yetiyor. Sizce de öyle değil mi? Evet tabi ki de öyle… Neyse. Çok muhabbet tez ayrılır getirir derler. Son cümlelerimi son verirken; artık yazıların içerisinde kendini arayan adama seslenmek istiyorum. Son iki konuşma demlik, demlik yüreğimde demlenmeden. Tertemiz kâğıda boylu boyunca uzanmadan yazmayı edep dışı bulduğum için sessizim. “suyun sahibi Allah” demiştin. Eyvallah. Suyun sahibinden diliyorum tekrar kelama bulanmayı.   Ecelden aman varsa; görüşmek üzere…
Ekleme Tarihi: 13 Eylül 2024 - Cuma

OLDUK MU? ASLA! (hala çiğ, hala ham)

Yazılıp yazılıp silinen; bir hafta belki de daha fazla tozlu raflarda saklanan duyguların içerisinden tekrar çıkarıyorum seni… Yazdım, sildim; “iyi” dediklerimizin aslında iyi olmadığı kanaati beni huzursuz ettiği için. Kalbim mutmain değildi. Bu yüzden bambaşka bir yola çevirip; aralarındaki satırları sile sile devam ediyorum, bu haftalık yoluma…

Ben Ismahan Çeribaşı… Muhammet’den olma, Arzu Hatun’dan doğma… Denizli’nin Serinhisar ilçesinden; eski adıyla Kızılhisar’dan kabuklarını kırmış; İnsan olma erdemine kavuşmak için gurbeti, yolları kendini yakıştıran biri. Ne diyordu Şems; “İlim talebesine zorluk ve gurbet lâzım, aksi hüsrandır.” İçerisinde öğrenme isteği ve meraklı olanın bu hayatta talebeliği son bulur mu? Elbette bulmaz…

 Normalde sayısal ağırlıklıyım. Eskiden telefon ve T.C. numaralarını yazmaya gerek duymadan ezber eder bir hafta sonra yine onu anımsardım… Sözel hafızam, ezberim yok denecek kadar kötü. Öyle ki isim hafızam hiç yok. Ezbere bildiğim tek bir türkü var; oda Neşet Ertaş’ın “Neredesin Sen?”…  Lakin soy isim konusunda çok iyiyim. Edebiyata olan yatkınlığım; konuşmasını çok beceremediğim için. Bu yüzden Lise döneminde kendimi yazmayı vermiştim. Yazılarımı okuyan rahmetli hocam beni matbaaya yönlendirmişti. Yazılarımın okunmaya değer görmüş olacak ki böyle bir teşvikte bulunmuştu. (Allah razı olsun)

2010 yılında Cuma günü İlçemize ait olan “Serinhisarın Sesi” gazetesinin çıktığı matbaaya gittim. İmtiyaz sahibi yandan bir bakış atıp oğlunu işaret etmişti. Korkmuştum. Ters bir şey diyecekler; kabul etmeyecekler diye… Beni hocam göndermişti. Ona yapamadım demek, yıkardı beni… Çok şükür ki öyle olmadı. “Tamam, bir sayfayı geçmesin” uyarısı ile “konuşmak” adlı ilkyazımı elden teslim etmiştim… Konuşmak, kaplumbağanın korkup kabuğunun içerisine saklanmasıydı…

Evde bilgisayarım yoktu. Defterime yazar okulda bilgisayara geçirip, flaş belleğini perşembe günü götürürdüm ki Cuma günü yazım çıksın. Okul çıkışı matbaaya gidiş heyecanımı hala hatırlarım…

Ve yıllar geçti… Muhammet den olma, Arzu Hatun’dan doğma… Denizli’nin Serinhisar ilçesinden; eski adıyla Kızılhisar’dan kabuklarını kırmış; gurbetin izzetini tadan ben; bugün yazılar sayesinde birilerini tanımanın şerefine nail oldum. Onlarda nasıl bir intiba bıraktığımı bilemeden…

          Akılsız başın cezasını, çekiyor mu ayaklar? Soruna tüm içtenliğimle, hayır! Diyorum…  Ve sonu evet-hayır ile bitecek peş peşe sorular ardın sıra gelmeye devam ediyor. Var mıymış kapı eşiğinde durmanın manası? Evet. Yaptığım doğrular içinde gurbete çıkmak ve bu doğru hareketi bugün daha iyi idrak etmekle beraber; kabaran göğsümü arşa salıyorum… Telefonun ucunda ki adam sayesinde…

Af edersiniz. Varlığım bir muamma iken "ben" sıfatına bürünüp yine haddimi aşıyorum. Sevincimi, gönlümdekini anlatma derdiyle. Ne yapabilirim? Bilemiyorum. Konuşmak hele şurada dursun. Ben, yazmaya devam edeyim. Zerrem ne, sormadan… Zerre…

Oysa

Bir lahza dönüp baksaydım,

Helallik dileyen yüreğimi işitebilseydim.

Gaflet uykusunu dalan beni uyandırsaydım. Her şey daha güzel olmayacak mıydı?

Çeribaşı!

derdine gönül verme

Kalemi eline alıp boş söz söyleme...

Hala “ben” mi dersin? Sende kimsin?

Gökyüzü pasparlak. İş yerinde köşeye sinip dumanı savuruyorum. Duman küçük çocuk edasında savrula savrula gidiyor. Konuşmaların sonunda “efendim” kelimesinin yerine “amca” diyebilirsin deyince aklıma düşüyor; zaman zaman beni susuz bırakıp, bazen de kelama batıran insan…  O nasıl acaba? İyi olmasını, iyiler yoldaşını olmasını can-ı gönülden dileyerek; onu Allah’a emanet ediyorum.

İnsan… İnsan olma erdemi ne kadar da kolay, ne kadar da zor bir iş… İnsanın bir eylemine veyahut bir sözüne bakıyor değil mi? İnsan olarak hep kendimden hayıflandım. Vakti zamanında kendimi adam akıllı yetiştiremediğim ve bilgi birikimi sahip olmadığım için. Büyüklerinde dediği gibi; “bir baltaya sap olamamak”.

 Beşeri aşkları kâğıtta yer verecek kadar çömez duyguların peşine düşmekte bir hataydı… Çünkü yaşım ilerledikçe daha derin, insan olmanın amacına uygun… Türkiye’de; şehit kanı ile sulanmış bu topraklarda yaşamanın sorumluluğu hissettim. Sizce de öyle değil mi?

Şifa olan cümle miydi? Yoksa söyleyen mi? Sorusunu es geçiyorum. İnsan tanımak kader işidir. Bunun bilincinde olmak bana yetiyor. Sizce de öyle değil mi? Evet tabi ki de öyle…

Neyse. Çok muhabbet tez ayrılır getirir derler. Son cümlelerimi son verirken; artık yazıların içerisinde kendini arayan adama seslenmek istiyorum. Son iki konuşma demlik, demlik yüreğimde demlenmeden. Tertemiz kâğıda boylu boyunca uzanmadan yazmayı edep dışı bulduğum için sessizim. “suyun sahibi Allah” demiştin. Eyvallah. Suyun sahibinden diliyorum tekrar kelama bulanmayı.

 

Ecelden aman varsa; görüşmek üzere…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
islami sohbetler sohbet elektronik sigara omegle tv türk sohbet islami sohbet cinsel sohbet baskılı poşet baskılı poşet emlak seviye 5 mutfak lavabo tıkanıklığı açma özellikleri su böreği sipariş galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı dijital pazarlama ajansı