ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

SAHUR VAKTİ (Kelama bulanmak)

Yüreğimin içerisinde kurumuş dallar lakin hepsine bir kuş konar...  Adı başka sanı başka değil.   Bilmek olan muradımı koyacak bir arş bulamazken, küçücük yüreğime sığdırmak pekte hüner değildi aslında...  Sözlerim boyumu mu aşar yoksa haddimi mi bilinmez. Kelam kırar mı?   Bilinmeden edilirse elbette...  Bilemedim ettiğim sözleri... Aşk, hakikat bu zannettim, gün, güneş hepsi... Yüreğim aşkı buldu sandı meğer her şey herkes gidiciymiş; yeni kelamlara bulanınca…  Aşkı bulunca daha doğrusu sevmek denen ateşi dokununca kendi âlemimde ki dalları bile kırmaya elim gitmedi...  Yeşertmek varken! Hem o kuru dallarda bile kuş var dememiş miydim?   Yalan değil, aşığım... Sormaya, sorguya, keramet gören gözlerde değil âmâ’ya dünyayı gösterene aşığım...  Aşığım ve bir o kadar da korkak! İnsan sevdiğinden korkmaz mı? Yanlış yapmaktan, dediğini yapmamaktan, karşısına başı önde çıkmaktan...  Kapın dergâhım olsun,  Yatır beni önünde.  Sözlerini emir telakki sayarım,  Yak beni ateşinde...  Karda bile kirlenen yüreğimi önüne serdim,  Ez geç! Bırakma ellere...   Kelamını kesen öksürükler var  Bir bardak su getireyim duana ekle diye.  Odaların ışıklarını bir bir kapatıp çıkıyorum evden. Kelama boyanmış, yüzümün tebessümünü karşı komşunun duvarına asmakla başlıyorum; gözlerim ilk o kapıya baktığı için...  Pür dikkat seni seyreden gözlerim şuan gökyüzünü seyre dalıyor. Aydınlanmak için yırtılmaya hazır gökyüzüne. Bir ney çalınıyor sanki yüreğimin derinliklerinde lakin her sofrada çalınan cinsten değil. Efkârın yanına konmuş huzur gibi duruyorum. Sağ elimde kalemim, sol elim ile tuttuğum saman sarısı kâğıt; dudaklarından düşen incileri topluyorum...   Neler yok ki bu sofrada... Bugün, mideden ziyade gönül doyuyor, şükür ile kalkıyorum sofradan... Üç hurma, bir bardak sudan sonra...   Her halin bir başlangıcı vardır... Her başlangıcında sonu…  Zamanı geriye sarıyorum;  04.18 de gıcık bir öksürük ile uyanıyorum, geceden kalma ateş geçmişte, gönül çölde kalmış su arar gibi... Uyandırana şükür!  Su ile buluşan yüzüm aslında çoktan uyanmış. Kelam arar gibi...   “Seni seveni sevdir, seni sevenin sevdiklerini sevdir, senin sevdiğin işleri sevdir” Duası yayılırken mutfak masasından diğer odalara; tebessümün gönlümde terennüm ediyor...   Sebep aramıyorum, ‘neden seviyorum’ sorusunu sormayı edep dışı buluyorum... Sen Allah'ı seviyorsun. Allah'ı seveni, sevmekten başka güzel ne olabilir... Güzel bakmak sevap olurda, güzel sevmek günah olur mu?  Yediğim francalı ekmeği kenara bırakıyorum. İhtiyaç olan bir seda; o seda da bulduğum huzur... Çok şükür!  Eyüp Sultan'ı, mezar yerini, Abdülhakim Arvasi'yi, Taşlıcalı Yahya’yı ve aklıma gelmeyen nicelerinin kelamından soframıza sunulan sözleri misafir etmemin sevinci içinde yudumluyorum bardakta duran suyu...  Gönül verdiğin şeylere verdiğim gönülden olsa gerek başka bir hâlâ giriyorum... Ezan bile başka çalınıyor kulağıma, abdest almaya can atıyorum ama hiç susmasa da diyorum.  Lise çağlarında aldığın zehiri atmak için aradığın panzehiri şuan diyar diyar gezip sen dağıtıyorsun. Hiç bir şey yapamıyorsan al kucağına uyu dediğin o kitaba nasıl sarılıyorum bir bilsen... Kendimi, haddimi dâhi beni bileni bilmek için...  Gül bahçesinin içinde keyfi yerinde kedinin yuvarlanması misali; yol teperken rüzgâr bile saadet kokuyor sanki...  Bağrımdaki sancı gitmişte yakmayan başka bir ateş topu konmuş gibi, başka bir iklim, başka bir mevsim bu. Ne yaza benziyor nede ilkbahara... Edilen kelamları demedim daha! Gönlüm istiyor ki benim sevdiğim gibi sevip baktığım nazar ile baksınlar kelamına... Kırmasın, kırılmasın sözler!   Gül bahçesinde elinde makas olsa bile gayenin ayrıkotu temizlemek olduğunu hissettirir cinsten diziler bir bir hatırlanırken, güldükçe gülüyor yüzüm çok şükür!  Yıkanmış, arınmış gibiyim. Halimi izhar etmeye gücüm yetmiyor. Ne yazsam, ne söylesem boş, Salı gününe değil, hayatın komplesine açılan bir pencereden bakıyormuşum gibi. Uyku âleminde iken ruh öte taraflara gidermiş, öte taraflardan bir hoş seda kulağıma çalınıyor sanki “Hak!”   Toprağa kavuşmuş su gibiyim…  Canlar!   Gönlünüz dahi ömrünüz bereketli olsun… Canınız, cana bulansın, İçiniz renk cümbüşü içindeyken dışınız tek renk olsun… 
Ekleme Tarihi: 11 Mart 2025 - Salı

SAHUR VAKTİ (Kelama bulanmak)

Yüreğimin içerisinde kurumuş dallar lakin hepsine bir kuş konar... 

Adı başka sanı başka değil.  

Bilmek olan muradımı koyacak bir arş bulamazken, küçücük yüreğime sığdırmak pekte hüner değildi aslında... 

Sözlerim boyumu mu aşar yoksa haddimi mi bilinmez. Kelam kırar mı?  

Bilinmeden edilirse elbette... 

Bilemedim ettiğim sözleri... Aşk, hakikat bu zannettim, gün, güneş hepsi... Yüreğim aşkı buldu sandı meğer her şey herkes gidiciymiş; yeni kelamlara bulanınca… 

Aşkı bulunca daha doğrusu sevmek denen ateşi dokununca kendi âlemimde ki dalları bile kırmaya elim gitmedi... 

Yeşertmek varken! Hem o kuru dallarda bile kuş var dememiş miydim?  

Yalan değil, aşığım... Sormaya, sorguya, keramet gören gözlerde değil âmâ’ya dünyayı gösterene aşığım... 

Aşığım ve bir o kadar da korkak! İnsan sevdiğinden korkmaz mı? Yanlış yapmaktan, dediğini yapmamaktan, karşısına başı önde çıkmaktan... 

Kapın dergâhım olsun, 

Yatır beni önünde. 

Sözlerini emir telakki sayarım, 

Yak beni ateşinde... 

Karda bile kirlenen yüreğimi önüne serdim, 

Ez geç! Bırakma ellere... 

 Kelamını kesen öksürükler var 

Bir bardak su getireyim duana ekle diye. 

Odaların ışıklarını bir bir kapatıp çıkıyorum evden. Kelama boyanmış, yüzümün tebessümünü karşı komşunun duvarına asmakla başlıyorum; gözlerim ilk o kapıya baktığı için... 

Pür dikkat seni seyreden gözlerim şuan gökyüzünü seyre dalıyor. Aydınlanmak için yırtılmaya hazır gökyüzüne. Bir ney çalınıyor sanki yüreğimin derinliklerinde lakin her sofrada çalınan cinsten değil. Efkârın yanına konmuş huzur gibi duruyorum. Sağ elimde kalemim, sol elim ile tuttuğum saman sarısı kâğıt; dudaklarından düşen incileri topluyorum...  

Neler yok ki bu sofrada... Bugün, mideden ziyade gönül doyuyor, şükür ile kalkıyorum sofradan... Üç hurma, bir bardak sudan sonra...  

Her halin bir başlangıcı vardır... Her başlangıcında sonu… 

Zamanı geriye sarıyorum; 

04.18 de gıcık bir öksürük ile uyanıyorum, geceden kalma ateş geçmişte, gönül çölde kalmış su arar gibi... Uyandırana şükür! 

Su ile buluşan yüzüm aslında çoktan uyanmış. Kelam arar gibi...  

“Seni seveni sevdir, seni sevenin sevdiklerini sevdir, senin sevdiğin işleri sevdir” Duası yayılırken mutfak masasından diğer odalara; tebessümün gönlümde terennüm ediyor...  

Sebep aramıyorum, ‘neden seviyorum’ sorusunu sormayı edep dışı buluyorum... Sen Allah'ı seviyorsun. Allah'ı seveni, sevmekten başka güzel ne olabilir... Güzel bakmak sevap olurda, güzel sevmek günah olur mu? 

Yediğim francalı ekmeği kenara bırakıyorum. İhtiyaç olan bir seda; o seda da bulduğum huzur... Çok şükür! 

Eyüp Sultan'ı, mezar yerini, Abdülhakim Arvasi'yi, Taşlıcalı Yahya’yı ve aklıma gelmeyen nicelerinin kelamından soframıza sunulan sözleri misafir etmemin sevinci içinde yudumluyorum bardakta duran suyu... 

Gönül verdiğin şeylere verdiğim gönülden olsa gerek başka bir hâlâ giriyorum... Ezan bile başka çalınıyor kulağıma, abdest almaya can atıyorum ama hiç susmasa da diyorum. 

Lise çağlarında aldığın zehiri atmak için aradığın panzehiri şuan diyar diyar gezip sen dağıtıyorsun. Hiç bir şey yapamıyorsan al kucağına uyu dediğin o kitaba nasıl sarılıyorum bir bilsen... Kendimi, haddimi dâhi beni bileni bilmek için... 

Gül bahçesinin içinde keyfi yerinde kedinin yuvarlanması misali; yol teperken rüzgâr bile saadet kokuyor sanki... 

Bağrımdaki sancı gitmişte yakmayan başka bir ateş topu konmuş gibi, başka bir iklim, başka bir mevsim bu. Ne yaza benziyor nede ilkbahara... Edilen kelamları demedim daha! Gönlüm istiyor ki benim sevdiğim gibi sevip baktığım nazar ile baksınlar kelamına... Kırmasın, kırılmasın sözler!  

Gül bahçesinde elinde makas olsa bile gayenin ayrıkotu temizlemek olduğunu hissettirir cinsten diziler bir bir hatırlanırken, güldükçe gülüyor yüzüm çok şükür! 

Yıkanmış, arınmış gibiyim. Halimi izhar etmeye gücüm yetmiyor. Ne yazsam, ne söylesem boş, Salı gününe değil, hayatın komplesine açılan bir pencereden bakıyormuşum gibi. Uyku âleminde iken ruh öte taraflara gidermiş, öte taraflardan bir hoş seda kulağıma çalınıyor sanki “Hak!”  

Toprağa kavuşmuş su gibiyim… 

Canlar! 

 Gönlünüz dahi ömrünüz bereketli olsun… Canınız, cana bulansın, İçiniz renk cümbüşü içindeyken dışınız tek renk olsun… 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
aohbet islami chat omegla türk sohbet cinsel sohbet dini chat