Kan kokuyor bu yer, bu toprak...
Şehrin minarelerinden ezan, “ALLAHU EKBER” derken,
Bayrak, onunla beraber dalgalanırken
Kan kokuyor bu millet...
Anam kan ağlıyor, babam içmiş şerbetini yüreği yanıyor...
Bacım yasta... Kan kusuyor...
Omuza alınmış, bedenler...
Toprağa dikiliyor, cansız fideler...
Fideyi suladığım su kan kokuyor...
Bu şehir, bu toprak yağan yağmur… KAN KOKUYOR...
Evet, koca bir ülke kana boyandı ve bu kaçıncı… Bu soysuzlara lanetler okundu, isyan edilip, baş kaldırıldı. Sonuç? Ne oldu ya ne oldu, bırak bir şehri bir mahalleyi kana bulamaktan korkmayan şerefsizlere engel olabildiniz mi? Hadi. Durmayın…! Yazın,ağız dolusu küfürler de edin ne olacak, nereye varacak bu, bu şekilde.. Neyin izahını yapabileceğiz…
Haince, kalleşçe, şerefsizce yapılan saldırıdan sonra fotoğraflar yayınlanmaya başladı kardeşim ya kardeşim ..! Hepimizin evladı yerde yatıyor, birileri zevkinde o anı değerlendirme çabasında… Kardeşimin kimliğinin üzerine kan bulaşmış, her yerde kan kokusu, biz ne yapıyoruz, HİÇ, ne yapabiliriz HİÇ ya biz hiçlerle dolu bir HİÇ OLMUŞUZ… Utanıyorum ya. Anam ağladıkça, babam bunun hesabını sormak istercesine kara toprağa bakarken ben kendi Türklüğümden, elimin kolumun bağlı durmasından utanıyorum…
Bir şey söyleyin bana… Acımı hafifletecek bir şey olsun. Küfürlerime engel olun, kardeşim, anam-bacım o yetim kalan yavrulara söyleyebileceğimiz bir şey söyleyin… Ayaklarımın altında diken, dilimde cam kırıkları, ne söylesem boş, anlamsız… Söylüyorum size kulağınızı, dilinizi, en önemlisi açın şu yüreklerinizi vicdanlarınızı da bakın ne oluyor, bakın… Umutsuz hayalsiz, kaldılar… Ne istediler ki ya sizden ne istediler de 44 canı kara toprağa koydunuz, evlerine gitmelerine, çocuklarına sarılmalarına neden izin vermediniz, neden? Neyin kavgası bu 30 yıldır, neyin intikamı… Şerefsizin, kahpe çocuklarının birileri getirim sağlayacak diye benim kardeşimin ne suçu vardı ki… Allah aşkına ne yaptılar vicdanlarınızı, beyninizi nasıl yıkadı bu soysuz köpeklerin kemiğini gevelemeyi başladınız.
Dün sosyal Medyadan okudum hemşire anlatıyor: “ Dün gece 26 yaşında bacağı ve kaburgaları kırılmış vücudu yanık et ve barut kokan polis bir hastam, "Hemşire hanim çok ağrım var dayanamıyorum bağırıyorum diğer hastaları çok mu rahatsız ediyorum" dedi. O durumda bile hala kendini değil diğer insanları düşünüyordu. Ara-ara arkadaşlarının durumunu ve şehit sayısını soruyordu. İsyan etmiyordu, özel ilgi istemiyordu, söylediklerimize harfiyen uyuyordu. Yakınları da ortalığı yakıp yıkmıyor üstümüze yürümüyorlardı, yoğun bakımın kapısında metanetle bekliyorlardı. Sadece o değil dün gece baktığım ve konuşabilecek durumda olan bütün hastaların tutumu böyleydi. Çoğumuz gözyaşlarımızı tutamadan çalıştık bütün gece. Televizyondan izlemek gibi değil orada olmak, çiçeği burnunda gençlerin ellerinizin arasından kayıp gitmelerini izlemek, yaşasalar bile sakat kalacaklarını bilerek yaralarını sarmak.”
Televizyondaki birer sayıdan ibaret değil 3-5- 44 sayılar ne olursa olsun insan ya insan, umudu, hayali olan beklediği, beklettiği insanı olan vatan evladı… Onlar hepsinin bir hikayesi ve ellerinden alınmış bir gelecekleri var.
Nasıl kıydınız onlara!!!
Nasıl vicdanınız el verdi!!!
Şahsıma nasip olur mu bilmiyorum ama ne olursa olsun bildiğim bütün kutsal değerlerin üzerine ant içerim ki nefes aldığım sürece vatanım, milletim ve bu vatanın evlatları için kanımın son damlasına kadar var gücümle savaşıp ne dinime nede bayrağıma şerefsizlere, kansızlara bırakmayacağım…