20.05.2017 de Denizlinin Serinhisar ilçesi tamamen çocuklara yönelik olan “çocuk ve uçurtma şenliği” ile görmeye hiçte alışık olmadığımız bir görüntüye ve olaya ev sahipliği yaptı, “
O gün yapılan o şenlikte on dakika ya durdum ya durmadım... Görmem gereken bir tek şey vardı; çocuk gülümsemesi ki bunu yapanlarda bunu hedefleyerek yaptılar... ( tebrik eder nice gülüşlere vesile olmalarını umut ederim )
Şimdi izniniz ile bu ilki kenara bırakıp yüreğini zemheri geceden ayırmayan zihniyetlere değinmek istiyorum ki benim tek derdim de bu tarz zihniyetleri yok etmeye çalışmak en azından güneşin olduğunu, gül bahçesindeki gülün dikeni ile değil gülü ile uğraşmamız gerektiğini göstere bilmek...
Mübarek(!) sen kimsin ki bir çocuğun gülüşünü engellemeye çalışıyorsun, sen kimsin ki seninle alakası bile olamayan olayların içerisini girip sırf çamur sıçratmak bahanesi ile olaylara taş koymaya çalışıyorsun... “bu da mıiş” düşüncesi ile ağız dolusu boş lafları kusuyorsun... elini hangi taşın altına koydun ki şimdi yerine oturtulmaya çalışılan taşları sen yağmalıyorsun? Kimsin, amacın neye yönelik? Savunmuş olduğun partinin mensubu olmamak mı, cebine para kalmayacağı içn mi, belediyeden bir şeyler koparamadığın için mi, sana torpil yapmayıp istediğin olmadı diye mi Allah aşkına söyler misin sen neyi planlıyorsun ki gül bahçesindeki bülbülleri taşlıyorsun...
Aslına bakarsanız kişiler farklı olmuş olsa da 16 Mayıs da ‘kendi atlarını koşturmayı alışmış ‘ zihniyetlere değinmiştim ki bu zihniyet ile diğer zihniyet aynılar...
Şimdi bu haftalık müsaadeyi bir olay ile istiyorum inşallah anlaması gerekenler anlar gerçi “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.”
“Akıl hastanesinin bahçesinde sigara içiyordum. Merakımdan sanırım, bir şekilde orada buldum kendimi. Kendi halinde, oldukça normal davranan, yüz çizgilerinden kırklarında olduğunu düşündüğüm bir adamla göz göze geldik. Ben bir kaç kafamı çevirsem de, o gözlerini üzerimden hiç çekmedi. Kıyafetlerinden anladığım kadarıyla misafirdi orada, hasta demeye dilim varmıyor şimdi. Önce biraz çekindim, sonra cesaretimi toplayıp küçük adımlarla yaklaştım yanına.
“Sigara versene” dedi hemen. Sigarayı uzatırken “neden buradasınız ?” demiş bulundum. Sigarasını yaktı, tekrar gözlerini dikti üzerime. Kırpmıyordu bile, ürkmedim desem yalan olur.
“İyi günler” dileyerek uzaklaşmaya karar verdim. “Belki de yanlış bir soru sormuşumdur. Belki canını sıkmışımdır ya da ne bileyim adam deli işte!” diye geçirdim içimden.
“Sen neden burada değilsin ?” diye bağırdı arkamdan. Öyle bir bağırdı ki, arkamı dönmeye korktum. Cinnetle bağırır gibi. Döndüm yüzümü, olduğum yerde, yaklaşmadan baktım yüzüne. Bu sefer sesini daha da yükselterek, tekrarladı; Sen neden burada değilsin? Onca sahtekarın, onca vicdansızın, onca ihanetin içinde durabilmeyi nasıl başarıyorsun ? Çocukların vurulduğu, çiçeklerin koparıldığı, sevgilerin harcandığı, umudun tükendiği, renksiz, yapay bir dünya var dışarıda. Uyuşmadan uyum sağlayamadığım, gürültüsünden uyuyamadığım. Kirli, kibirli, kaba bir dünya var. Çıkarları uğruna seni çakıyla son model bir arabayı çizer gibi çizecek binlerce insan var. Kanını emecek bir sürü vampir. Sana kullanılıp, köşeye atılmış pis bir mendil gibi htirecek bir sürü katil. Sen neden burada değilsin ?”
Evet, nerede ve hangi safta olduğumuz çok önemli fakat bu saf olayını lütfen siyasi tarafınız ile karıştırmayın... Hani derler ya oluklar iki türlü akar birinden uğur birinden kir o hesap o uğurlu yolda yürümek çok önemli... Şimdi diyeceksiniz ki bu örneği neden verdim, ÖYLE İŞTE...