ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

SERİNHİSAR’IN MAKÛS KADERİ (Kim ne istiyor?)

28 Aralık Cumartesi... Yenikapı da bir mekânda bir iki kişi oturduk, sohbet ediyorduk. Telefonun ekranına bir mesaj düştü; "vaziyet ne âlemde?” diye... Aynı dili konuşanlar için bazen izahata gerek yoktur. Damdan düşer gibi gelir söz hanene... En keskin olarak hatırladığım; "Öyle eleştiriler gördüm; deyim yerindeyse şiştim. İnsanlar bir olumsuzluktan niye memnun olur ki?" sorusu karşısında teskin edecek bir cümle bulamadım. ‘60 küsur yaşındaki adamın yüreğini ferahlatmak için nasıl bir cümle kurabilirdim ki?  90 doğumlu biri olarak konu 87’lere gitmişti... İlgisiz biri değildim hiçbir zaman da olmadım. Bilmek, özellikle yaşayan insanlardan bunları bizzat dinleyerek öğrenmek; her zaman birinci önceliğim olmuştu. Anlatan varsa, kelamın yanında bir de çay; ohh! Değme keyfime...  Dedemin "keyif eşekte olur" sözü aklıma geldi... Yüz ifademin bile yazarken şekilden şekle girdiğini hissediyorum…  Aslına bakarsanız bugün elimi korkak alıştırmak istemiyorum. Tam aksine biraz daha net sorular sormak istiyorum; cevapsız kalacağını bile bile…Perde, eve gerekliydi. Söze perde gerilince asıl maksat haddini aşıyordu... Siz yine de "her doğru her yerde söylenmez" veya "bin düşün, bir söyle" sözünü unutmayın. Çünkü kemiksiz olan kalbi yine kemiksiz olan dil kırar. İmtihan dünyası… Dikkat etmek, sözü önce kalpten geçirmek gerekir ki dil kalbi incitmesin... Neyse, yavaş yavaş konumuza giriş yapsam iyi olacak. Ortaokul zamanında soy isimler ve lakaplar üzerine konuşurken, rahmetli dedem; pazarcı oldukları ve farklı illere pazarlara gittikleri için “Çeribaşı” soy ismini aldıklarını anlattı… Öylesine vermişler yani… En azından benim duyduğum buydu. Babam da der ki biz Fatih Sultan Mehmet soyundan geliriz. Dedene “gagalar" derlermiş ama alakası yok. Kimse bizi böyle bilmez der, gururlanırdı. Babam, topal Memet, Zeytinci Memet diye kendi namını salmış. Öyle bilinmiş yani... Ben en çok babamın dediğini dinleyip yine de kendi bildiğim yoldan gittiğim için bu hususta babamla çok anlaşamayız. En meşhur sözüdür; "dik kafalı"… Neden mi bu kadar dik kafalıyım? İnsan ceviz gibidir. Kabuğu vardır birde kabuğunun altında özü... Yaptığım, yapmak istediğim tek şey o özü bulmaktı... En büyük engel de karşımdaki zihniyetlerdi... Aylar önce 60 yaşındaki adam ile oturup konuştuğumuzda; şimdiye kadar neden konuşma fırsatı olmadı diye hayıflanmıştım. Galiba onun bende kalan "sinirli" izlenimi benim konuşma, söz söyleme hakkımı kendi kendime elimden almama sebep olmuştu... Şimdi öyle mi? "İyi güldüm. Allah da seni güldürsün emi." dediğini bilirim... Çok şükür... Bilinç demişken, rahmetli dedemin en yaygın ettiği küfür "Kanı bozuk" idi. Yeri gelince benim de ağzımdan çıkıveriyor. Bu günlerde 60 yaşındaki adamın yüreğine bu denli dert verenlere ve bu kadar içimi öfke ile dolduran kişilere dedemin o çok meşhur sözünü diyesim geliyor ama Neyse... Bazen bizim Serinhisar’ın tarihini çok merak ederim. Özellikle çokbilmişlerin, tek işi eleştiri olanların, hayatları evden kahvehaneye olanların, bir şey yapmak için uğraşan insanların ayağına çelme takanların... Bu insanların yaşama hakkı diye bir hakkı var; düşünebiliyor musunuz?  Bütün sorularım onlara. Ne istiyorsunuz Serinhisar’dan, Serinhisar’ın insanlarından? Bilhassa gençlerinden... Yaptıklarınız, vatan hainliğine girer. Hiç akletmez misiniz? Neden güzel izler bırakma peşinde değilsiniz, olmadınız? Hep bir eleştiri hep bir mâni olma derdine düşersiniz? Çok merak ediyorum. Hadi bir şey yapmıyorsunuz neden yapanlara engel olmaya çalışıp, çelme takıyorsunuz? Bir kişi hangi partiden olursa olsun, hangi görüşü benimserse benimsesin asıl amaç kalkınmak, geliştirmek, yapılan işin en iyisini yapmaya çalışmak değil midir? İnsan olan eser, eşek olan semer bırakır sözünü de mi duymadınız? Bu zihniyet yapısı ile ilgili yeri gelir babamla bile tartışma hâline gireriz... “Klasik Serinhisar kafası” diye bir şey oturdu bende. Bunu bana bu şekilde öğreten doğduğum ilçeydi... İlçenin insanları... Ben doğru düzgün bir güzel anımı hatırlamıyorum Serinhisar ile ilgili... Kol kırılır yen içinde kalır derler, kalmıyor arkadaş, kalmıyor! Sizin derdiniz yıkmak, yağmalamak, kendi cebinizi doldurmak olduğu sürece olmuyor, olmadı da…  İlçede başka esnaf barınamıyor, barınamaz. Dedikodu ile iş yürüten insanlar biliyorum ben ya! Lise zamanımızda mahalle gazetesi adı altında yaptığımız güzel uğraşlar vardı, mahallenin kadınları tarafından yok edildi. Kadınlarımız bile pes dedirttiler. Daha ne olsun… Ne istediniz, amaç neydi?  Bilmem kaç yıl önce yollara döşenen taşlar yüzünden mevcut belediye başkanını eleştirdiğim birkaç yazı vardı. Yenice Mahalle’ye bakmaktan Cumhuriyet mahallesine bir türlü sıra gelmemişti o dönemlerde... Bayram günü büyükler toplandığında "yazma" uyarısı yapılmıştı... Dinledim mi? Evet... Mecbur. Evdeki huzursuzluğu arttırmak dışında bir şeye yaramıyordu yazmak... Sindirmediler…  İlçe meydanındaki kahvehaneler gitti. Vallahi buna en çok ben sevindim. Tabi üzüldüğüm yanları da oldu. Kütüphane de yıkılanlar arasındaydı… Ve o kütüphane benim için o kadar önemliydi ki; kokusu, ortamı… Tek kaçış yerimdi… Birde şu kahvehane ortamından gençleri uzaklaştıracak güzel şeyler bulunsa ne güzel olur... Bugünlerde Gençlik ve Spor İlçe Müdürlüğü ve İlçe Müftülüğü yapmış olduğu çalışmaları okuyorum, duyuyorum. Öylesine çok seviniyorum ki.  20’li, 30’lu yaşlarda ki gençler işten çıkıp hemen kahvehane ortamında, ailelerin haberleri var mı orada ne konuşulup onlara ne aşıladıkları hususunda? Bir de intihar olayı arttı deriz, sebeplerini araştırmadan!  Belediye ve kaymakamlık binasının yapımını, güneş paneli hususunu, doğal gaz yapım aşamasını, üniversitenin yerini, açılıncaya kadar geçen sıkıntıları... Ve sonunda Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın tasarruf tedbirleri kapsamında mal müdürlüklerinin kapatılması konusu... Buna ya da bunlara hangi ‘vatandaş’ sevinir Allah aşkına ya! Kim, hangi akla hizmet köstek olmaya çalışır… Benim aklım almıyor bu zihniyeti...  Gecesini, gündüzüne katıp taş üstüne taş koymaya çalışan insanların emeklerini nasıl hiç edersiniz? Nasıl olur da görmezden gelip gözünüzü, kulağınızı tıkar haline gelirsiniz... Sizler kimsiniz? Kanı bozuklar mısınız? Tövbe estağfurullah ya! Söze neresinden, nasıl başlasam diye düşünüp duruyordum aslında... 6 Aralık’ta Serinhisar’ın Sesi Gazetesi’nde Ahmet Beydemir'in voleybol turnuvası hakkında yazdığını okuyunca; hele ki yazının arasında "Voleybol mu? Diye soranlar, burun kıvıranlar" cümleleri ve Cumartesi günü 60 yaşındaki adam ile rengimi değiştiren telefon konuşması her şeyi önüme koydu…  Bir uyanışı olmalı insanın ya da bir uyandıranı... Ama ne var biliyor musunuz? Bu kadar "kötü zihniyetli" insanların (!) içinde isimsiz kahramanlar... 60 yaşındaki adamın yazdığı gibi; "Bu memlekete gönül vermiş gönül erlerine selam olsun. Kendi burada olmasa da kalbini, fikrini, zikrini mesai eden görünmez kahramanlara helal olsun. Birileri onun ya da onların kıymetini bilmese de olur...”  Haklı… Abdülkadir Geylani'nin bir sözü vardı; "Avamdan birisi senin altınının ayarını bilemeyebilir. Fakat sarraf için durum böyle değildir. O senin altınının kaç ayar olduğunu da, sahte olup olmadığını da bilir." Demem o ki isimsiz kahramanlar, hep var olmuştur... Olmaya devam edecektir... Kimi ülkesi için, kimi ekmek yediği yer için, kimi evladı için...  Bilen bilir. Bilmeyen kendi gibi zanneder… Ve onlar gerçekten iyi ki varlar... Ve bir kere daha aldığım o güzel habere göre; "Serinhisar İlçe Mal Müdürlüğü ilçede… Kalıcı çözüm olan Serinhisar Vergi Dairesi belki yarın, belki yarından da yakın(mış)… Çok şükür… Velhasıl kelam it ürür, kervan yürür…
Ekleme Tarihi: 31 Aralık 2024 - Salı

SERİNHİSAR’IN MAKÛS KADERİ (Kim ne istiyor?)

28 Aralık Cumartesi... Yenikapı da bir mekânda bir iki kişi oturduk, sohbet ediyorduk. Telefonun ekranına bir mesaj düştü; "vaziyet ne âlemde?” diye... Aynı dili konuşanlar için bazen izahata gerek yoktur. Damdan düşer gibi gelir söz hanene...

En keskin olarak hatırladığım; "Öyle eleştiriler gördüm; deyim yerindeyse şiştim. İnsanlar bir olumsuzluktan niye memnun olur ki?" sorusu karşısında teskin edecek bir cümle bulamadım. ‘60 küsur yaşındaki adamın yüreğini ferahlatmak için nasıl bir cümle kurabilirdim ki? 

90 doğumlu biri olarak konu 87’lere gitmişti... İlgisiz biri değildim hiçbir zaman da olmadım. Bilmek, özellikle yaşayan insanlardan bunları bizzat dinleyerek öğrenmek; her zaman birinci önceliğim olmuştu. Anlatan varsa, kelamın yanında bir de çay; ohh! Değme keyfime... 

Dedemin "keyif eşekte olur" sözü aklıma geldi... Yüz ifademin bile yazarken şekilden şekle girdiğini hissediyorum… 

Aslına bakarsanız bugün elimi korkak alıştırmak istemiyorum. Tam aksine biraz daha net sorular sormak istiyorum; cevapsız kalacağını bile bile…Perde, eve gerekliydi. Söze perde gerilince asıl maksat haddini aşıyordu... Siz yine de "her doğru her yerde söylenmez" veya "bin düşün, bir söyle" sözünü unutmayın. Çünkü kemiksiz olan kalbi yine kemiksiz olan dil kırar. İmtihan dünyası… Dikkat etmek, sözü önce kalpten geçirmek gerekir ki dil kalbi incitmesin...

Neyse, yavaş yavaş konumuza giriş yapsam iyi olacak.

Ortaokul zamanında soy isimler ve lakaplar üzerine konuşurken, rahmetli dedem; pazarcı oldukları ve farklı illere pazarlara gittikleri için “Çeribaşı” soy ismini aldıklarını anlattı… Öylesine vermişler yani… En azından benim duyduğum buydu. Babam da der ki biz Fatih Sultan Mehmet soyundan geliriz. Dedene “gagalar" derlermiş ama alakası yok. Kimse bizi böyle bilmez der, gururlanırdı. Babam, topal Memet, Zeytinci Memet diye kendi namını salmış. Öyle bilinmiş yani... Ben en çok babamın dediğini dinleyip yine de kendi bildiğim yoldan gittiğim için bu hususta babamla çok anlaşamayız. En meşhur sözüdür; "dik kafalı"…

Neden mi bu kadar dik kafalıyım? İnsan ceviz gibidir. Kabuğu vardır birde kabuğunun altında özü... Yaptığım, yapmak istediğim tek şey o özü bulmaktı... En büyük engel de karşımdaki zihniyetlerdi... Aylar önce 60 yaşındaki adam ile oturup konuştuğumuzda; şimdiye kadar neden konuşma fırsatı olmadı diye hayıflanmıştım. Galiba onun bende kalan "sinirli" izlenimi benim konuşma, söz söyleme hakkımı kendi kendime elimden almama sebep olmuştu... Şimdi öyle mi? "İyi güldüm. Allah da seni güldürsün emi." dediğini bilirim... Çok şükür...

Bilinç demişken, rahmetli dedemin en yaygın ettiği küfür "Kanı bozuk" idi. Yeri gelince benim de ağzımdan çıkıveriyor.

Bu günlerde 60 yaşındaki adamın yüreğine bu denli dert verenlere ve bu kadar içimi öfke ile dolduran kişilere dedemin o çok meşhur sözünü diyesim geliyor ama Neyse...

Bazen bizim Serinhisar’ın tarihini çok merak ederim. Özellikle çokbilmişlerin, tek işi eleştiri olanların, hayatları evden kahvehaneye olanların, bir şey yapmak için uğraşan insanların ayağına çelme takanların... Bu insanların yaşama hakkı diye bir hakkı var; düşünebiliyor musunuz? 

Bütün sorularım onlara. Ne istiyorsunuz Serinhisar’dan, Serinhisar’ın insanlarından? Bilhassa gençlerinden... Yaptıklarınız, vatan hainliğine girer. Hiç akletmez misiniz? Neden güzel izler bırakma peşinde değilsiniz, olmadınız? Hep bir eleştiri hep bir mâni olma derdine düşersiniz? Çok merak ediyorum. Hadi bir şey yapmıyorsunuz neden yapanlara engel olmaya çalışıp, çelme takıyorsunuz? Bir kişi hangi partiden olursa olsun, hangi görüşü benimserse benimsesin asıl amaç kalkınmak, geliştirmek, yapılan işin en iyisini yapmaya çalışmak değil midir? İnsan olan eser, eşek olan semer bırakır sözünü de mi duymadınız?

Bu zihniyet yapısı ile ilgili yeri gelir babamla bile tartışma hâline gireriz... “Klasik Serinhisar kafası” diye bir şey oturdu bende. Bunu bana bu şekilde öğreten doğduğum ilçeydi... İlçenin insanları... Ben doğru düzgün bir güzel anımı hatırlamıyorum Serinhisar ile ilgili... Kol kırılır yen içinde kalır derler, kalmıyor arkadaş, kalmıyor! Sizin derdiniz yıkmak, yağmalamak, kendi cebinizi doldurmak olduğu sürece olmuyor, olmadı da… 

İlçede başka esnaf barınamıyor, barınamaz. Dedikodu ile iş yürüten insanlar biliyorum ben ya!

Lise zamanımızda mahalle gazetesi adı altında yaptığımız güzel uğraşlar vardı, mahallenin kadınları tarafından yok edildi. Kadınlarımız bile pes dedirttiler. Daha ne olsun…

Ne istediniz, amaç neydi? 

Bilmem kaç yıl önce yollara döşenen taşlar yüzünden mevcut belediye başkanını eleştirdiğim birkaç yazı vardı. Yenice Mahalle’ye bakmaktan Cumhuriyet mahallesine bir türlü sıra gelmemişti o dönemlerde... Bayram günü büyükler toplandığında "yazma" uyarısı yapılmıştı... Dinledim mi? Evet... Mecbur. Evdeki huzursuzluğu arttırmak dışında bir şeye yaramıyordu yazmak... Sindirmediler… 

İlçe meydanındaki kahvehaneler gitti. Vallahi buna en çok ben sevindim. Tabi üzüldüğüm yanları da oldu. Kütüphane de yıkılanlar arasındaydı… Ve o kütüphane benim için o kadar önemliydi ki; kokusu, ortamı… Tek kaçış yerimdi…

Birde şu kahvehane ortamından gençleri uzaklaştıracak güzel şeyler bulunsa ne güzel olur... Bugünlerde Gençlik ve Spor İlçe Müdürlüğü ve İlçe Müftülüğü yapmış olduğu çalışmaları okuyorum, duyuyorum. Öylesine çok seviniyorum ki. 

20’li, 30’lu yaşlarda ki gençler işten çıkıp hemen kahvehane ortamında, ailelerin haberleri var mı orada ne konuşulup onlara ne aşıladıkları hususunda? Bir de intihar olayı arttı deriz, sebeplerini araştırmadan! 

Belediye ve kaymakamlık binasının yapımını, güneş paneli hususunu, doğal gaz yapım aşamasını, üniversitenin yerini, açılıncaya kadar geçen sıkıntıları... Ve sonunda Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın tasarruf tedbirleri kapsamında mal müdürlüklerinin kapatılması konusu...

Buna ya da bunlara hangi ‘vatandaş’ sevinir Allah aşkına ya! Kim, hangi akla hizmet köstek olmaya çalışır… Benim aklım almıyor bu zihniyeti... 

Gecesini, gündüzüne katıp taş üstüne taş koymaya çalışan insanların emeklerini nasıl hiç edersiniz? Nasıl olur da görmezden gelip gözünüzü, kulağınızı tıkar haline gelirsiniz... Sizler kimsiniz? Kanı bozuklar mısınız?

Tövbe estağfurullah ya!

Söze neresinden, nasıl başlasam diye düşünüp duruyordum aslında... 6 Aralık’ta Serinhisar’ın Sesi Gazetesi’nde Ahmet Beydemir'in voleybol turnuvası hakkında yazdığını okuyunca; hele ki yazının arasında "Voleybol mu? Diye soranlar, burun kıvıranlar" cümleleri ve Cumartesi günü 60 yaşındaki adam ile rengimi değiştiren telefon konuşması her şeyi önüme koydu… 

Bir uyanışı olmalı insanın ya da bir uyandıranı... Ama ne var biliyor musunuz? Bu kadar "kötü zihniyetli" insanların (!) içinde isimsiz kahramanlar... 60 yaşındaki adamın yazdığı gibi;

"Bu memlekete gönül vermiş gönül erlerine selam olsun. Kendi burada olmasa da kalbini, fikrini, zikrini mesai eden görünmez kahramanlara helal olsun. Birileri onun ya da onların kıymetini bilmese de olur...” 

Haklı… Abdülkadir Geylani'nin bir sözü vardı; "Avamdan birisi senin altınının ayarını bilemeyebilir. Fakat sarraf için durum böyle değildir. O senin altınının kaç ayar olduğunu da, sahte olup olmadığını da bilir."

Demem o ki isimsiz kahramanlar, hep var olmuştur... Olmaya devam edecektir... Kimi ülkesi için, kimi ekmek yediği yer için, kimi evladı için... 

Bilen bilir. Bilmeyen kendi gibi zanneder… Ve onlar gerçekten iyi ki varlar...

Ve bir kere daha aldığım o güzel habere göre; "Serinhisar İlçe Mal Müdürlüğü ilçede… Kalıcı çözüm olan Serinhisar Vergi Dairesi belki yarın, belki yarından da yakın(mış)…

Çok şükür…

Velhasıl kelam it ürür, kervan yürür…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
islami sohbetler sohbet omegle tv türk sohbet islami sohbet cinsel sohbet emlak seviye 5 mutfak lavabo tıkanıklığı açma su böreği sipariş galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı İstanbul evden eve nakliyat kurumsal web hizmetleri bets10 yeni adresi deneme bonusu veren siteler deneme bonusu