Bugün, dünya vicdanını sarsan, insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecek zulümlere tanıklık ediyoruz.
İsrail’in Filistin halkına yönelik yaptığı zulüm, baskı ve insanlık dışı vahşet karşısında, vicdan sahibi insanlar dünyanın dört bir yanında ayağa kalkıyor, protesto ediyor, bu zulmü lanetliyor.
Ancak ne acıdır ki, bu zulme karşı çıkması beklenen, ümmetin liderliği rolünü üstlenmesi gereken halkı Müslüman ülkelerin yöneticileri, sessizliği tercih ediyor ya da daha kötüsü, zalimlerle işbirliği yaparak bu zulmü örtbas etmeye çalışıyorlar.
Suudi Arabistan, Mısır, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn gibi ülkelerin yöneticileri, İslam’ın kardeşlik, adalet ve mazlumun yanında durma prensiplerini bir kenara atmış durumda.
Onlar için önemli olan tek şey, kendi tahtlarını korumak, Batı ile kurdukları çıkar ilişkilerini sürdürebilmek.
Bu ülkelerin sessizliği, İslam dünyasının omuzlarında büyük bir utanç ve hayal kırıklığı olarak yer alıyor.
İslam, sadece bir ibadetler manzumesi değildir; aynı zamanda toplumsal adaleti, zulme karşı direnmeyi ve mazlumların yanında olmayı emreden bir yaşam biçimidir.
Ancak bugün görüyoruz ki, halkı Müslüman olan bu ülkelerin yöneticileri, İslam’ın bu evrensel değerlerinden sapmış, kendi dar çıkarlarının peşinde koşan birer iktidar sahiplerine dönüşmüştür. Onların sessizliği, sadece Filistin’deki kardeşlerimizi değil, tüm İslam âlemini derin bir acıya sürüklemektedir.
Bu liderler, Filistin’de yaşanan vahşet karşısında dilsiz kalmayı tercih ederek, zalimlerle aynı safta yer aldıklarını açıkça ortaya koymaktadır.
Tarih, onları mazlumlara ihanet eden, zulme karşı sessiz kalan, İslam’ın evrensel değerlerine sırtını dönen kişiler olarak hatırlayacaktır. Bu sessizlik, aynı zamanda bu liderlerin kendi halklarına karşı da bir ihanettir.
Onlar, İslam’ın adalet, merhamet ve kardeşlik prensiplerine aykırı davranarak, kendi halklarının vicdanlarını susturmuş, ümmet bilincini zayıflatmışlardır.
Bugün, İslam dünyasının suskunluğunun ardında yatan gerçek, bu liderlerin kendi iktidarlarını koruma hırsıdır. Onlar, Batı’nın ve İsrail’in çıkarlarıyla uyumlu politikalar geliştirirken, kendi halklarının ve tüm İslam dünyasının beklentilerini, değerlerini ve inançlarını göz ardı etmektedirler.
Bu, İslam’ın özüne ve Peygamber Efendimizin öğretilerine yapılan büyük bir ihanettir.
Bizler, bu zulme karşı sessiz kalmamalıyız.
Müslümanlar olarak, kardeşlerimize yapılan bu zulmü kabul etmiyor, bu sessizliği lanetliyoruz. Halkları Müslüman olan ülkelerin liderlerine çağrımız, İslam’ın evrensel değerlerine geri dönmeleri, mazlumların yanında yer almaları ve zalimlere karşı seslerini yükseltmeleridir. Aksi halde, hem dünya hem de ahirette büyük bir vebal ile karşı karşıya kalacaklardır.
İslam dünyası, bu tür liderlerin sessizliğini daha fazla kaldıracak durumda değildir.
Bu zulme ve sessizliğe karşı ayağa kalkma vakti gelmiştir.
Zalimlerin yanında duranlar, er ya da geç tarih sahnesinden silinecek ve geriye sadece mazlumların direnişine destek olanların onurlu hatıraları kalacaktır.
Biz, hangi bedeli ödersek ödeyelim, adaletin ve mazlumların yanında durmaya devam edeceğiz.