Ülkemizde kimi zaman karşılaştığımız bir problem olan çocuk ihmali, fiziksel ve duygusal olarak ikiye ayrılır. Fiziksel ihmal çocuğun beslenme, barınma, eğitim gibi ihtiyaçlarını kapsarken; duygusal ihmal çocuğun başlıca sevgi, güven vb. ihtiyaçlarından oluşmaktadır. Fiziksel ihmal çoğu zaman kolaylıkla saptanabilir. Soğuk havada çocuğun terlikle gezdirilmesinden veya iç içe geçmiş saçlarından anlaşılabilir. Duygusal ihmali ise dışarıdan saptamak görece daha zordur.
Ayrıca ihmal edilen bir çocuğun zeka gelişimi yaşıtlarına oranla daha geç olabilmekle beraber, yanında bir takım davranış bozuklukları da getirebilir.
Bu noktadan itibaren bizzat yaşadığım bir vakayı sizlerle paylaşmak isterim.
Geçtiğimiz sene doğuda olan bir ilimizde kurulmuş bir çadır kentte psikolog olarak gönüllü görev yapıyordum. Orada çalışan bazı çadır kent görevlileri bana bir çocuk hakkındaki endişelerini ilettiler. Çocukla ilgilenmemi ve daha derinlere inerek sorunu bulmamı istediler. Bende vakit kaybetmeden bahsedilen çocukla tanıştım. Çocukla ilk tanıştığımda çok sempatik ve herkese sevgi dağıtan bir çocuk olduğunu farkettim. Herkese sarılıp ilgi görmek istiyordu, gayet neşeli ve heyecanlı bir çocuktu. Biraz daha konuşunca çocukta bazı gariplikler farkettim ardından çocuğu ve ailesini tanıyan herkesle konuşmaya başladım, çocuğun sabah akşam demeden devamlı başıboş şekilde gezdiğini kimsenin çocuğu kontrol etmediğini, çocuğun kıyafetlerinin görevliler tarafından değiştirildiğini hatta çocuğun banyosunun bile görevliler tarafından yaptırıldığını öğrendim çünkü aile tarafından çocuk ne yıkanıyordu ne de temiz kıyafetler giydiriliyordu. Bu noktada çocuğun şiddete de maruz kaldığından şüphelenerek bir arkadaşımdan yardım istedim. O çocuğun üstünü değiştirirken çocuğun vücudunda bazı morluklar olduğunu gördüm. Ardından çocukla biraz daha konuşmak istedim, ona hiç vuran olup olmadığını ve ailesini sordum, çocukla olan bütün konuşmalarımda oldukça dikkat ediyordum ve hassas davranıyordum. Çocuk özellikle ailesinden bahsetmek istemiyordu ve normalde güler yüzlü olan o çocuk konu ailesine geldiğinde üzgün oluyordu. Bunlara ek olarak çocukta ciddi bir yalan söyleme huyu vardı. Bu yüzden ailesiyle alakalı sağlıklı bilgiler alamazken bir yandan da ailenin çocuğa olan davranışları yüzünden çocuğun yalanı bir kaçış olarak kullandığını farketmiştim. Araştırmalarım sonucu çocuğun fazlasıyla ihmal edildiğine emin oldum ve istismara uğrama ihtimalinin de yüksek oluşuyla bu durumu bakanlık çalışanlarına bildirdim. Bakanlığın ayrıca soruşturması sonucu çocuğun 3 senedir herhangi bir okula yazdırılmadığı yani eğitim-öğretim hakkından 3 senedir mahrum bırakıldığını, yatalak büyük anneannesi ve anneannesiyle beraber yaşadığını ve annesinin babasının nerede olduğunun bilinmediğini öğrendik. Bu şartlar altında bakanlık çocuğun aileden alınıp anneye ihmal davası açılmasına ve çocuğun yuvaya verilmesine karar verdi.
Bu vakanın güzel olan tarafı ise çocuk şuanda yeni yuvasında ve okula başlayarak hızla eksikliklerini kapatmış durumda. O dönemler çocuk için en büyük endişem çocuğun kötü niyetli insanlara denk gelmesi ve istismar edilmesiydi. Neyse ki bilinçli çalışanlar sayesinde erkenden farkedilmişti. Oraya gelen ilk psikolog olduğum için de durum hakkında ilk günden bilgilendirilmiştim ve hızla kolektif bir çalışma yürütmeye başlamıştım. Aynı hızla da güzel bir sonuca varmıştık ve çocuğumuz artık güvenli ihmalden uzak bir aile içerisinde huzurlu bir yaşam sürmekte.
Bu vakadaki başarı öncelikli olarak bu durumu fark eden ve bana bildiren, çadır kentteki çocuklarla ilgilenen görevli hanımefendilerin ardından bana araştırmamda yardım eden ve çocukla özel olarak ilgilenmeye başlayan kurum gönüllüsü arkadaşımın ve hiç gecikmeden çocuk ve ailesiyle ilgilenen Aile ve Sosyal hizmetler bakanlığı çalışanlarınındır.
Not: Bu vakada adı geçen kurum ve kimlikler gizlilik etik anlayışı içerisinde değiştirilmiş/gizlenmiştir.