Yazıma bir Atasözü ile başlamak istiyorum; “Kalbi kırdıktan sonra gelen özür, tuzsuz yemeğin yenilmesinden sonra, sofraya getirilen tuz gibidir; ihtiyaç kalmaz.”
Zaman buldukça yaşlı büyüklerimiz ile yaptığım sohbetlerde kendi zamanlarındaki ekonomik zorluklara rağmen neler başardıklarını anlatmayı seviyorlar. (Aynı askerlik anıları gibi) Verdikleri örneklerle aksini iddia etmesi oldukça güç. Maaşıyla genç yaşta kendi evini, arabasını alan üzerine de aile kuran bir nesille yarışmanın çok zor olduğunu anlıyoruz…
Önceki nesillerin ekonomik refaha erişme hızları ile şimdilerin ekonomik durumları mukayese bulunmuyor. Çok ciddi bir sorunumuz var ve bu sorun her geçen gün artarak katlanıyor. Gençler! Gençler kelime anlamıyla baba - Anne parasıyla yaşıyor. Ciddi bir işsizlik var, tabii buna mukabil iş var ama iş beğenmeyen, masa başı iş ve yüksek maaş isteyen gençlerimiz var.
Daha da ilgincini söyleyecek olursak her seçim dönemi yaklaştığında “belki sıra bu sefer bendedir, zira söz vermişlerdi” diyerek siyasilerden medet umuyorlar. Belki bu sefer devlet işine gireriz diyorlar. Bazen İktidar parti yöneticileri verdikleri vaatleri seçim sonrası unutuyor. Seçim döneminde AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, Taşeronda çalışan işçileri kadroya alacağız demesine rağmen TRT de hala sözleşmeli işçiler kadroya alınamadıklarını söylüyorlar…
Örneğin; aynı işi yapan ve biri kadroda diğeri ise taşeronda çalışıyor. Aynı işi yapıyorlar ama aralarındaki maaşlarında büyük uçurumlar var. İşçi de olsa insanlar siyasetçilerin verdikleri sözlere inanmak istiyor.
Bir başka önemli gerekçe ise hükümete kim gelirse gelsin. Muhalefet partilerinin halkı kışkırtarak devamlı erken seçim istemesi, seçime gitmesi yani istikrarsızlık yaratması ve sadece belli bir zümrenin menfaatini korumaya yönelik strateji kurması. Her seçimin Türkiye’ye maliyetini düşünürsek, milyarlar harcanıyor. Rayından çıkan ekonomi nasıl düzelecek?
İşte burada söylediğimiz, önceki nesillerin ekonomik refaha erişme hızları ile şimdikilerin ekonomik durumu kıyas kaldırmıyor. Ya aldığı maaşın yarısını benzine vererek tayin edildiği yerde devlet memuru olacak ya da özel sektördeki maaşını kira ve elektriğe harcayıp ayı kredi kartlarıyla geçirecek...
Gençler tembel mi? Neden yeni nesil çalışanların ekonomik refahı yok? İşsizliğin getirdiği sosyal sorunlar ile nasıl mücadele edilecek?
Madalyonun diğer yüzünde dar gelirli çalışanlar var. Karı-koca çalışıp ayı çıkaramayanlar. Neden 15-20 sene önceye göre hayat şartları bu kadar zorlaştı?
Bunları konuşan yok değil ama seslerini duyanda yok…
Memleketin gelir kaynakları bellidir ve kısıtlıdır. İhracatta artış,
Turizm, eğitim ve inşaat sektöründen oluşan üç ana gelir damarı vardır. Marketlerin şehir içerisine yayılmasıyla yiyecek içecek piyasasını ele geçirdiler. Birlikte hareket edip belirledikleri fiyatlarla halka yüksek rakamlarla mal satıyorlar. Üreticiden ucuz alıp çok pahalı olarak satıyorlar. Market fiyatları bir türlü denetim altına alınmadı…
Maliye Bakanı kamuda iktisat yapılması lazım derken, Bütçe açık veriyor ama ne kamuda kemer sıkma var. Nede Belediyelerde kemer sıkma var. Belediyeler, Festivaller adı altında sanatçılara milyonlar ödeyip konserler verdiriyor. Halkın parasıyla, savurganlık devam ediyor…
Devlet, Milli Savunmaya, Enerji’ye, yollara, okullara, büyük harcamalar yapıyor. Büyük bütçeler harcıyor. Sadece vatandaşın kemer sıkmasıyla olmaz. Vatandaşlar açlık sınırının altında yaşıyor. Ekonominin düzelmesi için Sıcak para bulmak şart…