“Adalet” için yollara düşenler, Sokaklara çıkanlar. Bunlar Milletvekili değil mi? Neden TBMM çatısı altında buna çare aramıyor da, Yollarda yürümekle ‘Adalet’ arıyorlar. Adalet bir gün hepimize lazım ama yolda yürümekle adalet aranmaz. TBMM’nde kanunları değiştirilerek adalet aranır…
Ayrıca Atatürk’ün Partisi diyorlar ama Atatürk’ün söylediklerinin tersini yapıyorlar. Atatürk İstanbul'dan Ankara'ya yürümüştü. Bunlar Ankara'dan İstanbul'a yürüyor. Sloganları ise Amerika ağzıyla, ellerinde Türk Bayrağı niçin yoktur? Her fırsatta PKK, YPG, PYD’ye destek veren sözde müttefik ABD, her fırsatta Türkiye Cumhuriyetine sopa sallamaya çalışıyor. ABD ağzıyla mı yürüyorlar. Yoksa bu yürüyüşle FETÖ’ye hizmet mi ediliyor acaba?
GÜVENLİK SADECE ASKER POLİSLE YAPILMAZ
Güvenlik politikalarındaki değişim ve demokratik sistem, siyasetçilerle askerlerin koordinasyon içinde bulunmasını zorunlu kılmakta, güvenliğin kapsamı artık askeri olmayan boyutlardaki tehlikelere de hazırlıklı olmayı gerektirmektedir. Bu nedenle güvenliğin yönetim ve çalışma kadrolarında, askerlerin, Polislerin yanında yetişmiş sivillere de ihtiyaç duyulmaktadır…
Sınırlar değişmekte, ulus devlet yapıları zorlanmaktadır. Bölgesel istikrarsızlık ve çatışmaların hâkim olduğu bir güvensizlik ortamı oluşmuştur. Küreselleşmeyle, ekonomi ve güvenlik birbirinden ayrılmayacak şekle girmiştir. Yeni güvenlik konuları; uluslararası terör, siber güvenlik, doğal kaynaklar, enerji, teknoloji, doğal felaketler, küresel ısınma ve devlet dışı aktörlerin yarattığı risklere kadar uzanmaktadır. Askeri olmayan boyutlar da güvenlik kavramı içine girmeye başlamıştır…
Türkiye, küresel güçlerin menfaatlerinin kesiştiği coğrafyadadır. Bu güçlerin ortak yanı, ülkeleri içeriden ve dışarıdan sarmak, ulus devlet yapılarını kontrol ederek, güç kullanımı ve siyasi iradelerini ipotek altına almaktır. Küreselleşmenin hedefi ulus devletlerdir. Devletin denetimi kaybetmesi veya paylaşması, ülkeyi diğer güçler tarafından alınan kararlardan ve tehditlerden koruyamaması demektir. Ulus devlet anlayışını kaybeden devletler, sadece gelişememek ve dünyada söz sahibi olamamakla kalmaz, aynı zamanda teknolojik devrimin ve küresel ekonominin rekabetine dayanamayıp ulusal egemenliklerini de kaybederler. Küreselleşme, varlık ve egemenliğe olan tehditlerine karşı koymak, ulus devlet anlayışını muhafaza etmekten geçer. Bizim ulus devlet anlayışımız, ırkçılığa dayanmayan ve Atatürk Milliyetçiliği olarak Türk Milletini esas alır. Ancak bu anlayışımız maalesef tehdit altındadır…
Burada yetişmemiş sivil kadrolar, gelişen güvenlik anlayışında birçok zorlukla karşı karşıya kalmaktadır. Günümüzün güvenlik ihtiyaçları, sivillerin de konuya ortak olmasını gerektirmekte, silahlı kuvvetlerin sivil kontrolü de bilgili olunmasını zorunlu kılmaktadır. Ancak silahlı kuvvetlerin demokratik / sivil kontrolüyle, yönetimi arasındaki çizgi doğru çizilmelidir. Güvenlik konusunda yetişmiş, kalıcı sivil kadro ihtiyacı yeni kurulan MSB üniversitesi karşılanabilir. Ancak subay ve kurmay subay yetiştirilmesi kuvvet komutanlıklarına ve Genelkurmay Başkanlığına bırakılmalı, üniversitede, kapatılan ‘Savunma Bilimleri Enstitüsü’, ‘Savunma Araştırmaları Enstitüsü’, ‘Millî Güvenlik Akademisi’ ve benzeri akademik kuruluşlar bulunmalıdır. Burada, hem askerler, hem de ihtiyaç duyulan siviller lisansüstü eğitim almalıdır…
Eğitim gören sivillerin, başta MSB, Dışişleri Bakanlığı, gerekli diğer bakanlıklar, hatta Genelkurmay Başkanlığı'nda görevlendirilme ve yönetici kadrolarda da yer almaları sağlanmalıdır. Bu durum, süreklilik, koordinasyonda kolaylık ve yönetimde bilinçli hareket etme imkânı sağlayacağına inanıyorum. Yeni güvenlik anlayışına ışık tutması bakımından bu konuyu yazmak istedim. Dilerim ki, Yeni güvenlik anlayışında bu yazım ilgililere ışık tutar…