Temmuz ve Ağustos aylarının nefes aldırtmayan bunaltıcı sıcaklarından yakınan insanlar, iklim değişikliğinden meydana gelen havaların normalin üstünde seyreden o dayanılmaz rekor sıcaklar Eylül'e olan özlemimizi artırdıkça artırmıştı...
Ama sonbaharın ilk ayı olan Eylül’le buluştuğumuzda yağışlarla birlikte biraz da olsa serinlemeye başlayan havamızla rahat bir nefes alacaktık. Kırklareli ve İstanbul sel baskını evleri tarumar edip ve hayatını kaybedenler içimize acı bıraktı…
Eylül ayının bir başka mutluluğu da Eylül, yaseminimizin en güzel ve en kokulu açtığı kısa süreçtir…
Rahatsızlığımdan dolayı tedavilerim haricinde evde istirahat ediyorum. Biraz şimdi Alpay'ın gönüllerde ve belgelerde simgeleşen sonbahar şarkısı “Eylül'de Gel...”in sesiyle gönlümüzü ve benliğimizi bir başka tür serinletiyor. Ev sahibimin bahçesinde ki yasemin çiçeklerinin kokuları arasında... Olağanüstü sıcaklara veda anlamına gelen Eylül’ün bu ilk gününde, Alpay’ın “Eylül’de Gel…” adlı klasikleşen o şarkısını dinlerken Eylül ayının kıymetini anladım…
Eylül ayının yarısına da gelsek, Eylül’e dair yazı yazmak nasıl gelmesin ki bugün içimden? Tabii ki bir tek ben değilim bu bağlamda yazma arzusu duyan. İnsanlığın erken yıllarından bu yana Eylül’e dair romanlar, öyküler ve şiirler ve de şarkılar bestelendi... Tiyatro oyunları sahnelendi. Filmler çekildi. Ressamların ve fotoğraf sanatçılarının da demirbaş konusu ve rengi oldu Eylül her zaman…
Ressam Van Gogh Eylül aylarında mı üretmişti sarının başyapıtlarını? Eylül’ün sarı ve hüzünlü rengi Van Gogh tablolarına ölümsüz fırça dokunuşlarıyla sonsuza dek resmedildi. O tablolarını sanki de sadece sonbaharın Eylül’ünde ürettiği izlenimini veren Van Gogh’tan daha az duyarlı olmayan ressamlar da Eylül’ün sarısının bağımlısı oldular eserlerini üretirken. Sonbahar’ın gelişi Eylül’ün sarı rengi…
Eylül’ün klasik manzarası malûmdur... Üzüm kesme, bağ bozumu günlerini de aklımıza getiriyor… Türkiye de paluzenin, şıranın, tombul bademli üzüm sucuklarının ve üzüm köfterleri üzüm sucuklarının kısa günleri. Yapışkan, uzun yaz sıcaklarının yerini serin rüzgârların okşayan yumuşak yellerine terk ettiği dönemdir. Üzerinde araştırmalar yapılır. Aşklar, sevgiler, bağlılıklar ve bağımlılıklar Eylül’de bir başka anlam yüklenmektedir çünkü... Eylül’de en köklü aşklar tetiklenir... Duygular çağlayandır Eylül’de, çağlayan gibi kaynayıp akarlar... İnsan olan, tepeden tırnağa duygudur; o çağlayanda yıkanmaktır...
Kavurucu yazdaki uzun kaçışlardan sonra Eylül beklentilerin, umutların ve kavuşmaların da ayıdır aynı zamanda… Eylül’ün bir kavuşma ve buluşma ayı olduğu nice şarkıda ve şiirde vurgulanır. Kavuşma dedim, Eylül ayında tatil dönüşü okullar açılır. Öğrenciler, Arkadaşlar birbirine kavuşurlar…
Gençliğinde yapamadığını ve evlendikten sonra iyi gitmeyen evliliğin, kaldığın yalnız yaşama hayatın. Eylül atmosferinde ve yitirdiğin benliğini bulmaya çalışırsın. Düş kırıklıklarıyla dolu evlilik yaşamında çürüyüp yok olmaktan korktuğunun ve bedeninin de tabiat gibi yıkıma uğrayacağının farkına varırsın. Tüm bunları hayalinde canlandırırsın ve yaşama tutunmaya çalışırsın…
Takvim yaprağının Sonbahar’ın özel ayı Eylül’ün ta kendisidir. Mehmet Rauf’un “Eylül” adlı romanını şimdi tozlu raflardaki kitaplar arasından çekip almanın ve Alpay’ın “Eylül’de Gel…” şarkısının eşliğinde bir kez daha okumanın tam zamanıdır şimdi. Yalnızlığınızı, hastalığınızı, ağrılarınızı bu dinletiler ve kitapların arasında unutup teselli bulmak zamanıdır. Daha yazmak istediğim çok yazı var ama burada tadında bırakalım Eylül ayını…