Kendi dogmatik amaçları için bazı "liberallerin" kullanabilecekleri şu ya da bu büyüklükteki kitleler bulabilen, "sağ"daki unsurların bazı kavram ve terimleri aşırmaları konusuna değineceğim. Ekosistemlerin bilimi üzerine uğraş veren "ekoloji" üzerine yapılan araştırmalar incelendiğinde temel bir evrensel gerçekle karşılaşılır. Bu gerçek, bütünsellik (holistik) paradigmasıdır.
Evrensel gerçek; Bir ekosistemin sürdürülebilirliği; dışsal veya içsel bir enerji üretimi ve de bu enerji üretimini tekrar üretime sokacak dengeli bir dağılımı ve bölüşümü (dağıtımı) sağlayacak bütünün yönetimi ile mümkündür. Bu yönetim, toprak, su ve havayı içeren bir ekosistemin alanında olmalıdır.
"Düşünsel Ekoloji" alanında da aslında durum, yukarıdaki "doğal" gerçeği yansıtır.
Liberal düşünsel ekol, dinamizmi sağlar, bir üretim olacaktır ki, bu enerji alanının, sosyal adalet ilkelerine göre toplumsal bölüşümü mümkün olsun. Eğer bu döngüsel enerji (düşünce) alanında bir tıkanıklık çıkarsa, biz buna siyasal alanda kriz, ekolojik alanda ise "ekolojik yıkım" diyoruz. Sosyalizm kendi içinde bir parça liberalizmi, "liberalizm" de bir parça sosyalizmi içinde barındıran, evrensel iki insanlık değeridir. "Ekoloji" açılımı, bize bu noktada bu iki düşünsel yaklaşımı sınırları belli bir ekosistem parçası (alanı) üzerinde birleştirme (bütünleştirme) fırsatı veriyor. Aksi takdirde, indirgemeli bir düşünsel yaklaşımın ürünü olan "Marx"ın ve Adam Smith'in insanlık tarihine armağan ettikleri bu iki değer her zaman toplumsal alanda "çevrecilik", bilimsel alanda ise "çevrebilim" olarak isimlendirilen sanal ve de sahteci bir söyleme mahkum bırakılacaktır. İndirgenen her kavramı, indirgendiği kavramla özleştirmek, pozitivist bir söylemle söylersek, karşıtını karşıtı ile açıklamaya çalışan diyalektik bir materyalizm yaklaşımı, ekosistem gerçeği söz konusu olduğunda, "sistemin bütünlüğü" ilkesine uygun düşmeyebilir. Çünkü parçayı yöneten bütünün aldığı kompozisyondur. Liberalizm ve sosyalizmin, dünya ve Türkiye ölçeğindeki krizden çıkışı bu açıdan bakıldığında "ekolojizme" de bir fırsat yaratıyor.
Aksi takdirde, yaşadığımız ekolojik yıkımların sebebini, iktisadi akılda ve de sanayinin yarattığı çevre kirliliğinde aramaya devam edeceğiz.
Bu satırları yazarken; liberalizmin ve sosyalizmin çok ötesinde ve de aynı zamanda bu iki kavramı da içselleştiren, üçüncü bir düşünce ekolü olan "Kemalizmi" düşündüm ve Mustafa Kemal'e inancım bir kat daha arttı.
Ekoloji kavramını, çevrebilime (çevrecilik) indirgeyen, Kemalizmi ise; Atatürkçülük (sağ-sol) olarak Türkçeye(!) tercüme eden sosyal demokrat "biçim sevdalıları" aslında, ekolojik yıkımların da gerçek bilimsel(!) nedeni değiller miydi?
Ekolojist düşünce, ulusal mıdır? Evrensel midir? Tartışmasını yapanlara duyurulur.