Sayın Hulusi Akar’ın bir konuşmasında söylediği şu sözler bir anda gündemi sarstı:
"Eğitimin amacı; Allah korkusu ve kuldan utanmaktır."
Bu ifadeyi duyunca, bir kesim sanki bir tehdit varmış gibi ürktü, bir kısmı da tedirgin oldu.
Peki, neden ?..
Neden Allah korkusu ve kuladan utanma gibi kadim kavramlar bu kadar rahatsız etti sizi ?..
Yoksa gerçek korkunuz başka bir yerden mi geliyor?
Aslında Sayın Akar’ın sözleri gayet net: “Eğitimin amacı Allah korkusu ve kuldan utanmaktır.”
Peki, bunu dile getirmek niye bu kadar rahatsız edici oluyor ?..
Anadolu’nun asırlardır süregelen ahlak anlayışında bu kavramlar hep vardı. Allah korkusu, kul hakkı, utanma vs...
Bunlar, hem bireyin hem de toplumun vicdanını inşa eden temel taşlar değil miydi ?..
Ancak günümüzde bu değerlere dair bir şeyler söylenince, bir kesim hemen rahatsız oluyor.
Eğitim, bilgi vermekten ibaret değil; ahlaki değerlerin de aktarılması gerektiğini söyleyen Sayın Akar’ın bu çıkışı, aslında bir toplumsal uyarı niteliği taşıyor.
Düşünün, çocuklarımıza eğitim verirken onlara sadece bilgi mi aktarıyoruz ?..
Bilgi, şüphesiz ki gereklidir; ancak bilgi tek başına yeterli mi ?..
Bugün toplumda yaşanan yozlaşmalar, bireylerin başkalarının haklarını gözetmemesi, sadece bilginin eksikliğiyle açıklanabilir mi ?..
Sayın Akar burada tam da bu soruya cevap veriyor: "Eğer biz çocuklarımıza Allah korkusunu ve kuldan utanmayı öğretemezsek, sonrasında uyuşturucu, deizm, ateizm ve diğer sorunlarla baş etmek zorunda kalırız."
Bu söz, ahlaki değerlerin, özellikle de maneviyatın eğitim sürecindeki önemine dikkat çekiyor.
Fakat mesele tam da burada derinleşiyor.
Birileri diyor ki, "Bu çağda hala Allah korkusu mu öğreteceğiz?"
Evet, tam da bu çağda...
Çünkü toplumun ihtiyaç duyduğu şey, sadece bilgi değil; bilgiyle birlikte gelen sorumluluk ve vicdan da olmalıdır.
Bilgi, insana gücü verir; ancak o gücün nasıl kullanılacağına dair vicdanı öğretmezseniz, sonuç felaket olur.
İşte burada Sayın Akar, eğitimin amacını yeniden hatırlatıyor: Allah’tan korkmayı ve kuldan utanmayı öğretmek gerek, diyor...
Çünkü bu iki değer, bireyleri toplumsal sorumluluk sahibi yapar, başkalarının hakkını gözetir, adaletli olmayı sağlar.
Modern dünyada, bireysel özgürlükler ve haklar ön planda.
Ancak özgürlüklerin sınırlarının, diğer insanların haklarıyla kesiştiğini unutursak, özgürlüğümüz başkalarının hayatlarını hiçe sayan bir bencilliğe dönüşür.
İşte bu noktada Allah korkusu devreye girer...
Allah korkusu, sadece bir inanç meselesi değil, aynı zamanda ahlaki bir duruşu da simgeler.
İnsanı kötülükten alıkoyan, başkasının hakkına girmesini engelleyen bir kalkan olur.
Peki, bunda korkacak ne var?
Sayın Hulusi Akar’ın dediği gibi: “Eğer biz bu değerleri çocuklarımıza vermezsek, sonrasında ateizmle mi uğraşacaksınız, deizmle mi, yoksa uyuşturucu ile mi?”
Bu sözler, modern çağın toplumsal sorunlarına bir cevap arayışını ifade ediyor.
Manevi değerlerden uzaklaşan bireyler, sadece bilgiyle donatıldığında, kendi çıkarlarını merkeze alarak başkalarının haklarını çiğnemeye daha meyilli hale gelir. Halbuki Allah korkusu ve kuladan utanma, bireyin sadece kendi nefsi için değil, toplumun iyiliği için de hareket etmesini sağlar.
Şimdi soruyorum:
Sayın Akar’ın söylediklerinde korkulacak bir şey mi var, yoksa bu sözler toplumu yeniden kendine getirme çağrısı mı?
Allah’tan korkmayı ve kula utanmayı öğreten bir eğitim sistemi, bireylere sorumluluk bilinci kazandırır.Vicdanlı bireyler yetiştirir.
Böyle bir toplumda, başkalarının hakkını yiyenler azalır, adaletsizlikler minimize edilir.
Bu sözler, aslında hepimizin özlediği bir toplum yapısına işaret etmiyor mu?
Ürkmenizin sebebi, belki de aynaya bakmak istememenizden kaynaklanıyor olabilir mi ?..
Eğer Allah’tan korkmayı unuttuysak, kula utanmayı da unuttuk demektir.
Vicdanlarımızı yoklamaktan kaçınıyorsak, işte o zaman toplum olarak gerçekten büyük bir sorunla karşı karşıyayız.
Ve Sayın Hulusi Akar’ın bu çıkışı, aslında bizi bu vicdan muhasebesine davet ediyor.
Ama anlayana !..
Gönder
Paylaş