ISMAHAN ÇERİBAŞI
Köşe Yazarı
ISMAHAN ÇERİBAŞI
 

Bir Vedaya Denkti, Sana Denk Gelen Ömrüm...

İnsanın önce umutları ölür… Aklımın erdiğince izah ediyorum, ulaşılması güç olan zamana neden erişemediğimi. Yolun ne kadarlık kısmını yürüdüğümü. Kabul etmiyor, edemiyorum.  Savunulacak bir tarafı yoktu; hataların ve geç kalınmışlığın... ‘Nasip değilmiş’ deyip iki parmağımın arasında ki sigarayı yakarken saçlarımın beyazlarını savuruyor rüzgâr... Ah de vefan yok be zaman... Bu yüzden; Ölüler uyandı, yaşayan ölüleri görünce Ruhum yandı, rüzgâra evrilirken sol yanım... Kays'a Mecnun diyen diller utandı. Leylayı görünce... Kalem utandı, kâğıt utandı "insan" yazınca...   Gözlerimi değen gözlerim, depremlerden geçerken Yüzümü değen dudakların utandı... Yele saldığım adını saklarken içimde, Vuslatı terk edip gitmekte buldum... Ayaklarım yola düşünce, yollar utandı...   Aklım, hayallere takılıp kalırken kuşun kanadında Gökyüzü açmayan umutlara ağladı Çiçek verirken toprak, su toprağa karışıp balçık oldu... Bebek çocuk, çocuk insan oldu, İnsan ise kalleş... Kurşun, utandı, vururken kalleşi   Aşk utandı, insanda tek başına kalınca... Her gün ömrümü yerken; müptela ettiğin gülüşlerimi bari bana bıraksan, olmaz mı? Olmuyor, olmadı... Şairin dediği gibi yolun yarısına erişen yaşımı il il gezdirirken; bir yurt edinememenin sancısıydı ve Behlül Dana’nın dediği gibi " insanların arasına karışıp b*k olduk" hikâyesinden ibaretti hayat… Yaşlandık, yaşlanıyoruz... Geriye gelmeyen zamandan, yedikçe yiyoruz... Onca insanın arasında izlediğim; ellerinin üzerinde ki benekleri ve damarlarının belirginliğini… Üzüldüm... Bu kadar büyük mü, diyorum. Bu kadar almış gitmiş mi yaş? Ömür dörtnala eceline koşarken, yalnızlığın resmigeçidini izletiyor yollar...  Anlından öpüyorum yalnızlığın... Dinlediğim bütün şarkıları, okuduğum kitapları ve arkadaşlarımın hepsini bıraktım, bu aralar... İnsan büyüdükçe yalnızlaşıyordu. Samimiyetten uzak dillerden... İnsanlar, kötü toplumu oluşturduğu günden bu yana bozulmuştu her şey. Geçici olan, kimsenin yerinde kalmadığı koltukları taşırken bürokratlar; öğretiyordu hainliğin ve çıkarların ne kadar ön planda olduğunu... Bunca öğretilerin içinde en sahici sendin... Senin samimiyetin, gülüşün ve dostane kolların... Açılmayan onca cümlelerin kapılarını açmış bir adam... Adam!  Serin kuru bir havada gözlerini oradan oraya çevirirken karşılaşıyoruz... İkimizde birbirimize yabancı lâkin tanıdık bir duygu var, gözlerden kalbe akıp giden... Bir daha görmedim seni… Aynı hüznü taşıyormuşuz gibiydik, yükümüzü atacak yer arıyorduk bu mezarlıkta… Ölümü öldüren ölüler var, hissediyorum. Birde bunun yanında yaşayan ölüleri görünce dirilen ölüler... Merdiven basamaklarını yavaş yavaş çıkıyorum... İki tarafımda alaycı gözlerle bakan insanlar " nereye bu kaçış, sonun burası" der gibi... Bir vedaya denkti, sana denk gelen ömrüm... Ebediyen vedaya eşitti en ufak hata, kurulan yanlış bir cümle... Üzülmüyorum aslında kaybedecek olmama... Gelen herkes gitmek için gelmemiş miydi? Görmediğim, duymadığım bir hikâye değildi bu. Alışıla gelmiş kelimelerin dizilimin dışında ne vardı?  Koskoca bir hiç... Gittik, gördük. Belledim, hayatın beklentilerimin dışında yaşandığını... Hayal kurmuyorum artık. Yapacak bir şey de yok, söyleyecek bir söz de. Yavaş yavaş tüketiyorum ömrümü gürültü patırtı ile...  ‘Tebrikler! Bitti’ deyinceye kadar Azrail, aldığım nefesi verecektim... Oyun bitti. Sahne kapandı. Dünden bugüne gelen herkesi uğurladık Anamız, babamız, kardeşlerimiz ve nicelerini gömdük toprağa. Geriye dökülen gözyaşları ve yaşanmışlıklar kaldı... Çok uğraştım, çok savaş verdim sesinde kendimi bulmak için, yoktu... İzhar edemediğim, izahatı gecikmiş onca duyguların; bir günde nasıl çöp edildiğini görünce. Hayatın benden aldıklarının bilançosu oldukça ağırlaştı... Yeni kanunlar türettim, lakin unutmuştum ne kadar gayret edersem edeyim nasipten öte yol olmadığını... Üzülmüyorum aslında geçecekti... Neye sahip olursam olayım bitecekti... Bu da bitenlerin arasında yerini almıştı... Hepsi bu… Yaş yolun tam ortası, ne kaldı ki yolun bitmesine... Belki bir bu kadar daha... Belki de az sonrası yoktu... Eyvah! Diyecek kadar kısaydı zaman... Ve zaman katil ruhluydu. Bitirmeyi, tüketmeyi yönelikti her şeyi daha fazlası için uğraşmak koskoca bir yalandı. Nefes aldıkça, yalanların arasında boğuşurken buluyorduk kendimizi… Söz verdim artık. Yeni kitaplarımı, şiirlerimi ve şarkılarımı alıp gidecektim bu şehirden... Yokyere yaşanılır hale getirmeye uğraşmayacaktım hiç bir şeyi... Yalnızlığın alnından öpüyorum ve bir daha gelmemek üzere gidiyorum şehrinden ve içindekiler den...
Ekleme Tarihi: 04 Kasım 2024 - Pazartesi

Bir Vedaya Denkti, Sana Denk Gelen Ömrüm...

İnsanın önce umutları ölür…

Aklımın erdiğince izah ediyorum, ulaşılması güç olan zamana neden erişemediğimi. Yolun ne kadarlık kısmını yürüdüğümü.

Kabul etmiyor, edemiyorum.  Savunulacak bir tarafı yoktu; hataların ve geç kalınmışlığın... ‘Nasip değilmiş’ deyip iki parmağımın arasında ki sigarayı yakarken saçlarımın beyazlarını savuruyor rüzgâr...

Ah de vefan yok be zaman...

Bu yüzden;

Ölüler uyandı, yaşayan ölüleri görünce

Ruhum yandı, rüzgâra evrilirken sol yanım...

Kays'a Mecnun diyen diller utandı. Leylayı görünce...

Kalem utandı, kâğıt utandı "insan" yazınca...

 

Gözlerimi değen gözlerim, depremlerden geçerken

Yüzümü değen dudakların utandı...

Yele saldığım adını saklarken içimde,

Vuslatı terk edip gitmekte buldum...

Ayaklarım yola düşünce, yollar utandı...

 

Aklım, hayallere takılıp kalırken kuşun kanadında

Gökyüzü açmayan umutlara ağladı

Çiçek verirken toprak, su toprağa karışıp balçık oldu...

Bebek çocuk, çocuk insan oldu,

İnsan ise kalleş...

Kurşun, utandı, vururken kalleşi

 

Aşk utandı, insanda tek başına kalınca...

Her gün ömrümü yerken; müptela ettiğin gülüşlerimi bari bana bıraksan, olmaz mı?

Olmuyor, olmadı...

Şairin dediği gibi yolun yarısına erişen yaşımı il il gezdirirken; bir yurt edinememenin sancısıydı ve Behlül Dana’nın dediği gibi " insanların arasına karışıp b*k olduk" hikâyesinden ibaretti hayat…

Yaşlandık, yaşlanıyoruz... Geriye gelmeyen zamandan, yedikçe yiyoruz...

Onca insanın arasında izlediğim; ellerinin üzerinde ki benekleri ve damarlarının belirginliğini… Üzüldüm... Bu kadar büyük mü, diyorum. Bu kadar almış gitmiş mi yaş?

Ömür dörtnala eceline koşarken, yalnızlığın resmigeçidini izletiyor yollar...

 Anlından öpüyorum yalnızlığın...

Dinlediğim bütün şarkıları, okuduğum kitapları ve arkadaşlarımın hepsini bıraktım, bu aralar... İnsan büyüdükçe yalnızlaşıyordu. Samimiyetten uzak dillerden... İnsanlar, kötü toplumu oluşturduğu günden bu yana bozulmuştu her şey.

Geçici olan, kimsenin yerinde kalmadığı koltukları taşırken bürokratlar; öğretiyordu hainliğin ve çıkarların ne kadar ön planda olduğunu...

Bunca öğretilerin içinde en sahici sendin... Senin samimiyetin, gülüşün ve dostane kolların... Açılmayan onca cümlelerin kapılarını açmış bir adam... Adam!

 Serin kuru bir havada gözlerini oradan oraya çevirirken karşılaşıyoruz... İkimizde birbirimize yabancı lâkin tanıdık bir duygu var, gözlerden kalbe akıp giden... Bir daha görmedim seni… Aynı hüznü taşıyormuşuz gibiydik, yükümüzü atacak yer arıyorduk bu mezarlıkta…

Ölümü öldüren ölüler var, hissediyorum. Birde bunun yanında yaşayan ölüleri görünce dirilen ölüler...

Merdiven basamaklarını yavaş yavaş çıkıyorum... İki tarafımda alaycı gözlerle bakan insanlar " nereye bu kaçış, sonun burası" der gibi...

Bir vedaya denkti, sana denk gelen ömrüm...

Ebediyen vedaya eşitti en ufak hata, kurulan yanlış bir cümle...

Üzülmüyorum aslında kaybedecek olmama... Gelen herkes gitmek için gelmemiş miydi?

Görmediğim, duymadığım bir hikâye değildi bu. Alışıla gelmiş kelimelerin dizilimin dışında ne vardı?

 Koskoca bir hiç...

Gittik, gördük. Belledim, hayatın beklentilerimin dışında yaşandığını...

Hayal kurmuyorum artık. Yapacak bir şey de yok, söyleyecek bir söz de. Yavaş yavaş tüketiyorum ömrümü gürültü patırtı ile...  ‘Tebrikler! Bitti’ deyinceye kadar Azrail, aldığım nefesi verecektim...

Oyun bitti. Sahne kapandı. Dünden bugüne gelen herkesi uğurladık

Anamız, babamız, kardeşlerimiz ve nicelerini gömdük toprağa. Geriye dökülen gözyaşları ve yaşanmışlıklar kaldı...

Çok uğraştım, çok savaş verdim sesinde kendimi bulmak için, yoktu... İzhar edemediğim, izahatı gecikmiş onca duyguların; bir günde nasıl çöp edildiğini görünce. Hayatın benden aldıklarının bilançosu oldukça ağırlaştı...

Yeni kanunlar türettim, lakin unutmuştum ne kadar gayret edersem edeyim nasipten öte yol olmadığını...

Üzülmüyorum aslında geçecekti... Neye sahip olursam olayım bitecekti... Bu da bitenlerin arasında yerini almıştı... Hepsi bu…

Yaş yolun tam ortası, ne kaldı ki yolun bitmesine... Belki bir bu kadar daha... Belki de az sonrası yoktu...

Eyvah! Diyecek kadar kısaydı zaman... Ve zaman katil ruhluydu. Bitirmeyi, tüketmeyi yönelikti her şeyi daha fazlası için uğraşmak koskoca bir yalandı.

Nefes aldıkça, yalanların arasında boğuşurken buluyorduk kendimizi…

Söz verdim artık. Yeni kitaplarımı, şiirlerimi ve şarkılarımı alıp gidecektim bu şehirden... Yokyere yaşanılır hale getirmeye uğraşmayacaktım hiç bir şeyi...

Yalnızlığın alnından öpüyorum ve bir daha gelmemek üzere gidiyorum şehrinden ve içindekiler den...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve denizli20haber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
islami sohbetler sohbet elektronik sigara omegle tv türk sohbet islami sohbet cinsel sohbet baskılı poşet baskılı poşet emlak seviye 5 mutfak lavabo tıkanıklığı açma özellikleri su böreği sipariş galeri yetki belgesi nasıl alınır yalama taşı dijital pazarlama ajansı