PİRİNCİN TAŞLARI
Kadınlar günü olmaz! Kadınlar bir gün ile anılmaz. Kadınlar 365 gün vardır. Kadın bir gün değildir. Her kadın bizim başımızın tacıdır. Kadını bir gün değil, 365 gün yaşamımızdan çıkarmayız…
“8 Mart dünya kadınlar günü” diye kutladığımız günde, bazıları kadın çok “Dırdır” yapıyor diyorlar. Aslında, Kadının konuşmasına tahammülü edemeyenlerce ortaya atılıyor. Kadın dırdır yapar ama kadının “Dırdırı” farklıdır.
“Evet; Kadın Ana-dır. Kadın cefakâr-dır. Kadın vefakâr-dır. Kadın evlatları için canını veren ana-dır. Kadın Can-dır. Kadın yuvayı yuva yapan-dır. Şehit anası-dır. Kadınlar, Gazilerimizin eli, ayağı, gözü, kulağı-dır. Dert ortağı-dır. Sıcacık bir tas çorba-dır. Kokmuş çoraplarınızı elde çitileyip yıkayan-dır. Arkanızı toplayan-dır. Hataları toparlayan-dır ama ağzıyla kuş da tutsa elkızı-dır. Kriz anlarında kızgın babanın elinden çocuğu alan-dır. Sanılanın aksine kırıldığında susan-dır. Evet kadın dır dır dır ama kadın namus-dır. Kadın-ar-dır…
Kadınlara, Annelere şimdi yazacağım çok önemlidir. İstatistik araştırmaların sonucunu açıklamak istiyorum. Biliyor musunuz; Dünyada sezaryenle yapılan doğumda da ilk sıradayız, emzirmede de. Bunun ilki üzücü, ikincisi sevindiricidir. Paradoksları bir yana bırakayım. Sezaryenle yapılan doğumlarda, Sağlık Bakanlığı ve OECD verilerine göre dünya ülkeleri içinde şampiyon Türkiye. İtalya, İspanya, İngiltere, Fransa takip ediyor. En az görülen ülke sıralaması İsrail birinci. Onu da Finlandiya, İsviçre, Norveç izliyor… Yine yapılan araştırmalara göre diğer ülkelerde emzirme süresi 6 ile 12 ay arasında değişirken, bizde 12 ayın biraz üzerinde. Ancak oranı fazla değil: Sadece yüzde 28. Böyle de olsa dünya sıralaması, Brezilya’yla birlikte ilk sıradayız. Söylemek istediğim. Sezaryen, anne için risksiz doğum şekli. Kısa sürede yaptırdığı ve daha kolay gerçekleştirildiği için tercih edildiği ortaya çıkıyor. Burada, bebekten çok Anne kendini düşünme eğilimi içerisinde olduğu görülür… Oysa bilimsel bir gerçek doğururken çekilen acı sağlıklı bir acıdır. Bebeğe duyulan sevgi ve şefkatin daha da fazla olmasıyla sonuçlanır.
Değmez mi? Değmez diyenler. Nerede kalır “anne sevgisi” denilen o çok kutsal ve olağanüstü sevgi? Nerede kalır, çocuğunuz için saçınızı süpürge etme iddiası? Nerede kalır, çocuğunuz için canınızı bile vermeye hazır olduğunuz iddiası? Çocuğunuza besleyeceğiniz sevgiyi nasıl göze alabilirsiniz? Yazdıklarım için, belki de davulun sesi uzaktan hoş gelir diye bilirsiniz. Haksız olmazsınız ama biz erkeklerin de annelik gibi bir kutsallığa sahip olma şansı yok. Öyleyse hem Allah’a, hem bebeğe ve hem de eşinize karşı hakkını vermek gerekmez mi? Söyleyin, sizler İsrailli, Finlandiyalı, İsviçreli, Norveçli annelerden daha mı az seversiniz evlâtlarınızı?
Emzirme konusuna gelince. Tamam, dünyada ilk sıradasınız ve bu da hem sizler, hem de bizler adına çok da gurur ve mutluluk verici bir tablodur ama yine de yüzde 28’lik oran düşük bir oran değil mi? Memeli hayvanlar bile yavrularını sadece kendi sütleriyle beslerken, anneler hazır mamaya yönelmesini nasıl izah edecekler? Sadece anne sütüyle beslenen bebeklerdeki ölüm oranı, diğerlerine kıyasla ciddi şekilde düşük olduğunu dikkate alacak olursak, karnınızdaki yavrunuza hazır mamalar, anne sütünün yerini tutmayacağına göre çocuğunuzu riske atmış olmaz mısınız? Ana sütü ekonomik yükte getirmez. Bu alanda dünya çapında devrim yapmış ünlü Fransız yazar ve düşünürü Jean-Jacques Rousseau “Terbiyeye” dair eserinde diyor ki; “Anneler çocuklarını emzirmeye tenezzül etsinler. O zaman bütün kalplerdeki tabiat duyguları yeniden canlanır. Evlilik, karı-koca arasında olduğu gibi, tabiatla da yapılmış bir sözleşmedir.” O tabiat sizden hem doğurarak çocuk yapmanızı istiyor, hem de 12 ay değil, 24 ay emzirmenizi istiyor. Geride bıraktığımız 8 Mart 2018, Dünya Kadınlar Günü. Bir gün değil, geriye kalan 364 gün de bizlerin kadınların, Anaların ve çocuklarının mutlu yaşama günleri olsun…