PİRİNCİN TAŞLARI
Türkiye de yaşayan, 81 milyon insanıyla hep birlikte 24 Haziran seçimlerine doğru gidiyoruz. Daha doğrusu, erken seçim kararının alınmasıyla seçime doğru koşuyoruz. Seçmen için ‘erdemli’ bir koşudur. Bu koşunun adına ‘demokrasi koşusu’ diyorum. Yaşadığımız coğrafyanın, ‘fikir eksenin de zenginliğini gösteriyor. O zenginliği, ‘edep ve vakarla’ şiddet ve hakaretlere varmadan şölen havasına dönüştürüyoruz…
Ramazan Bayram’ının da gelmesiyle, iki bayram havası bir arada yaşanıyor. Bayramda küskünler barışır. Siyasetçilerde barışmalı ve şölen havasında bir seçim olmalıdır. Sonucu ise hak eden kazanmalıdır. Kim çalışıp iş yaptıysa, seçmenden oy istemeye de yüzü olmalıdır. Okulların kapanmasıyla, öğrenciler karnelerini aldı. Çalışkan öğrencinin karnesi bellidir. Şimdi ise sıra siyasilerin karnesindedir. Değerlendirme ise seçmenin vereceği oylarla çalışan kişiler karnesini alıp sandıktan çıkacaktır…
Dini inancımız ne diyor; “Bir insanı kurtarmak, bütün insanlığı kurtarmaktır. Bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir. Yaptığı işlerini de yarımda bırakmaktır.” Temel felsefemizde, ‘insanı yaşatacağız ki, yaşadığımız ülkeyi de yaşatalım!’
Hacı Bayram Veli; “Hiddet ve kin, hakikatleri gören gözleri kör eder.” Siyaset, asla ve kat’a öfke/ veya öfke dili değildir. Bizim tarihi hukukumuzda siyasetin tarifinde neler var; “Birleştirme, uzlaştırma, kaynaştırma, idare etme sanatı!” İnancımız bizlere, “Emaneti koruyunuz!” diyor…
Siyasetçilere seslenmek istiyorum; “Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz!” 780 bin km2 Vatan Coğrafyasıyla, ‘topyekûn kalkınma’ İnancımızı yitirmeyelim. Peygamber Efendimiz ne demiş; “Komşusu aç iken tok yatan benden değildir!”
Siyaset, ‘kolay’ değildir. Gerçekte, ‘zor bir işe talip olmaktır. Siyaset, akıl ve gönlü birleştirme sevdası ve yürek işidir. Ülke yönetimine talip olmaktır. Birbirine üstünlük sağlama sanatı değil. En iyi işleri yapan Ülkeyi kalkındıran yöneticilerin iş başına gelmesidir. Liyakat, ehliyet, dirayet, asalet, zarafet, incelik, nezaket ve ülkeyi ileriye taşıyan kişileri seçen seçmenin siyasetçilere karne verme zamanıdır…
Şu realiteyi gözlerden kaçırmayalım, ülkeyi geriye götüren, yapılanı yakan yıkanı değil de Ülkeyi kalkındıran yenilikleri takip eden, dışarıda ne varsa daha iyisine ülkesine taşıyan siyasetçileri seçmen tercih edeceği ön plana çıkıyor. Bir topluluk kendini düzeltmedikçe, Allah tarafından düzelmeyi beklemek en büyük hatadır. Toplumlar layık oldukları gibi seçer ve yönetilirler. Yapamayacağı şeyleri, seçilmek için vaat edenlerden kaçınız. Kandırılmanıza izin vermeyiniz…
Siyasetçilerin her söylediğini gazeteler, televizyonlar o sözleri arşivliyor. Yapamayacağınız işler için verdiğiniz vaatler birgün karşınıza ayna gibi çıkar. Türkiye eski Türkiye değil. Seçmen eski seçmen değil, hangi siyasetçinin ne söylediğini, ne işleri yerine getirdiğini devamlı takip eder duruma geldi. Zamanında siyasetçiler ne vaatlerde bulunmuş ama yerine getirmemişler. Öyle sözler verilmiş ki? Öyle vaatlerle dolu ifadeler meydanlarda yankılanmış ki? Aman Allah’ım diyorsunuz. İnancımıza göre, “söz emanettir” diyor. Yalancılık, “ihanettir!” Hadis; “Bizi aldatan bizden değildir!”
Siyaseti, “akıl ve gönül hareketi” olarak bileceğiz! “Toprak gibi mütevazı, güneş gibi adil olmalıyız. Kimseyi kırmamalıyız…”
Dostlukta ittifak, koltukta ittifakı gerektir. Velhasıl, siyaseti; “erdemli bir şölen olarak” yapalım. Bir bahçede yetişen ağaçları misal vererek sözüme nokta koymak istiyorum; “Aynı hava, aynı su ve aynı topraktan beslenen bir bahçede; Rengi, kokusu, tadı farklı meyveler ve sebzeler yetiştiren ağaçlardan yararlanan biz insanlarda birer seçmenler olarak “demokrasi bahçesini” çağrıştırıyoruz…