PİRİNCİN TAŞLARI
Türk’ün Gönderden inmeyen Ay yıldızlı Bayrağı, Minarelerden susmayan Ezanı, dillerimizden düşmeyen Türkçe konuşması, Türk olmanın sembolüdür. 13 Mayıs Tarihi, Türk Dil Bayramı, olarak ilan edilmiştir. O tarih nereden geliyor?
Bakın, Bedrettin Keleştimur, Türkçemizin nasıl katledildiğini, esnaf dükkânlarının tabelalarında, çocuklara konulan isimlerde Türkçenin nasıl yabancılaştırılmaya çalışıldığını anlatılıyor.
Karamanoğlu Mehmet Bey’in 742. Yıl önce verdiği ferman ile “Türkçenin ilk resmi dil olarak 13 Mayıs kabul edildiği tarihtir...”
Bugün, günümüzde; “Vah benim Güzel Türkçe’m” diyorum.
Caddelerimiz, mağazalarımızın tabelalarını gördüğümde derinden bir ah çekiyoruz!
Üstat kalemler, dil hakkında neler söylüyorlar;
Fazıl Hüsnü Dağlarca; “Türkçe’m, ses bayrağım” diyor!
Yahya Kemal Beyatlı; “Türkçe; ağzımızda, anamızın dili gibi helal ve güzel olmalı.”
Nihat Sami Banarlı; “Bizim dilimiz, bir imparatorluk dilidir.
Her dil imparatorluk dili olamaz. Çünkü her millet imparatorluk kuramaz.”
Cemil Meriç; “Kamusa (sözlüğe) uzanan el namusa uzanmıştır”
Peyami Safa; “Dilini kaybeden bir millet, her şeyini kaybetmiş demektir…”
Türkçeyi savunmak, ‘vatan müdafaası’ kadar kutsaldır! Dil konusunda hassasiyetimizi maddelere halinde tekrarlıyoruz; Dil, Bir milletin hafızasıdır! Dilin tabii kanunları / kuralları vardır!
Türkçe dili meselesi, bir milli müdafaa meselesidir. Dilimizi korumak, vatanı korumakla birdir. Çünkü dilde vatan kadar, tarih kadar, gelenek ve töre kadar azizdir. Dil de, bayrak gibi, aile gibi mukaddesattandır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ne diyor; “Efendiler, milliyetimiz her şeyden fazla dilimizin içindedir. Dilimiz, atalarımızın bize miras bıraktığı en büyük servet, en büyük
emanettir…”
Türkçemizin kıymetini ne kadar biliyoruz ve koruyoruz?
Eski Türk Dil Kurumu Başkanı (TDK) Prof. Dr. Haluk Akalın, haklı olarak; Türk bayrağına nasıl sahip çıkıp koruyor ve kolluyorsak, aynı şekilde ses bayrağımız Türkçe ‘ye de sahip çıkılmalıdır…
Çinli hâkim Konfüçyüs’e, “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsalardı, ilk iş olarak ne yapardınız? Diye sormuşlar. Konfüçyüs; “Önce dili düzeltirdim. Dil düzgün olmazsa, kelimeler düşünceyi iyi anlatamaz.
Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler iyi yapılamaz.
Gereken yapılamazsa ahlak ve kültür bozulur. Ahlak ve kültür bozulursa, adalet yolunu şaşırır. Adalet yanlış yola saparsa, halk düşkünlük ve şaşkınlık içerisine düşer. Ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. Bu sebeple söylenilen sözü doğru söylemeli. Hiçbir şey dil kadar mühim değildir.” Diyor…
Kelimeler, taşıdığı medeniyetlerin izlerini beraberinde getirir!
Türkiye böyle bir istila ile karşı karşıyadır. Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, Ne demiş; “Türk demek, dil demektir” Bir Fransız, bir Alman; İngilizce karşısında kendi dilini gurur meselesi yapar. Fransa, ‘koruma kanunu’ çıkarır. Türkçe, her geçen gün katlediliyor…
Çarşı Pazarda, dükkân, mağaza tabelaları adeta çıldırmış, her geçen gün yabancılaşıyoruz. Çocuklarımıza verdiğimiz isimler bizleri yabancılaştırıyor. Biz olmaktan çıkıyoruz…
Evimizden, çarşı pazara kadar Dil yarası mı nedir, bu yabancı hayranlığı! Yabancı hayranlığı kanayan yaraya başladı…