İslam dini bütün güzelliklerin ve zarafetin en güçlü davetçisi olagelmiştir. En doğruyu ve en güzeli anlatmayı bir misyon olarak üzerine almış başta Nebiler sayesinde ilahi kelam ile insanlığa bu membadan hep en güzeli anlatılagelmiştir.
Hemen her konuda olduğu gibi İslam davetinde de İslam’ın belirlediği bir metot ve adap vardır. Bugün dünyanın her yerinde din adına yazıp çizen konuşan gönüllü veya görevli birileri vardır. Davet işi başta Nebiler den başlayarak günümüzde ise ilim adamı, akademisyen, öğretmen ve hocalarımızın hatta evlerde aile büyüklerimizin dahi birer vazifesi olarak durmaktadır.
Günümüzde karşılaştığımız farklı farklı İslam anlayışları ve davranışları hep hikmetsiz davetin örnekleridir. Genç yaşta aradığı cevapları bulamayan üniversiteli veya liseli gencimiz ileride iş okul evlilik derken içindeki öğrenme ihtiyacını giderme yoluna bir daha gitmeyebilmektedir. Etkili bir davet kişiye ve topluma katkı sağladığı gibi yanlış veya öncelikleri eksik yapılmakta olan din öğretimi ise, daha sonra düzelmesi çok zor birtakım örnekleri ortaya çıkaracaktır.
Bu davet-anlatma usulü hakkında kuran bize “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır..."(Nahl,125) ayetiyle yol göstermektedir. Bu ayet, farklı seviyelerdeki insanlara yönelik olarak özelde İslâm davetinin, genelde ilmî ve fikrî tartışmaların, eğitim ve öğretimin başlıca yöntemlerini özetlemektedir. İslam'a davet için hikmetli davranmak ayrıca sözün güzelini seçmek gerekmektedir. Zira aksi halde davet edilen ile davetçi arasında sağlıklı bir iletişim kurulamayacağından güdülen amaç hasıl olmayacaktır. Davet için gerekli şartlar sağlanmadığı takdirde kaybolan sadece vakit olmayıp belki de bir daha yeri doldurulamayacak bir fırsatın elden kaçmasına sebebiyet vermiş olacaktır.
Söz konusu ayette belirtilen ilk şart; Hikmet şartıdır. Buda yerinde, zamanında ve muhatabının anlayışına göre ona fayda sağlayacak bir metodun takip edilmesidir. Bu hikmet bazen kısa ve öz bir ifade olurken bazen de etkileyici bir cümlenin seçilmesi olabilir. Amir ile memura, okumuş ile cahile, küçük ile büyüğe, kadın ile erkeğe vb aralarında ki farklılıkları gözetmeksizin aynı dil ve üslup ile yapılan bir hitap, kuru bir gürültüden öteye geçemeyecektir.
İkinci şart ise; Güzel bir öğüt, yani sözün güzelinin seçilmesidir. İnsanoğlu kulağından beslenir. Dolayısıyla kulağa hoş gelmeyen söz, ne kadar doğru olsa da dinleyenin iç dünyasında asla kabul görmeyeceği de bir gerçektir. Sözlerin en güzeli olan Kur’an, bu inceliğe sahip olduğundan dolayı asırlardır sinelere işleyebilmiş, dillere zikir, gönüllere fikir olmuştur. İslam adına konuşanların dikkat etmesi gereken bu önemli husus, edebiyat ağırlıklı süslü sözler söyleyerek etkilemek değil, bilakis İslam’ı en güzel şekilde anlatabilecek ilmi ve özlü sözlerin seçilmesi olacaktır.
Hadis de belirtilen ‘Sözde bir sihir vardır.’(Ebu Davud, Edeb 9) ifadesi ile sözün etkiletici bir gücünün olduğundan bahsedilmektedir. Dinimizin temel kaynağı Kur’an’ı kerimdir. İslam’a yönelik yapılacak çalışmalarda yine bu Kur’an’ın ayetleri baz alınmalıdır. Din adına yapılan konuşmalarda ileri geri bilgisizce ve fütursuzca söylemlerden kaçınmak, yine ayetin(nahl,125) bize ifade ettikleri arasındadır.
Bundan dolayı davet-anlatma, işi bilen ve alanında uzman kişilerce yapılmalıdır. Davetin amacı tek seferlik arkası olmayan bir ikna-konuşma olmamalıdır. Ayrıca şahsi birtakım menfaatler beklenerek yapılmamalıdır. Kişiye belli seviyede doyurucu, ikna edici dini fikir ve düşüncenin verilmesi amaçlanmakta olduğundan, İslam adına konuşan herkesin asgari birtakım şartlara riayet etme sorumluluğu vardır.