Mübarek Ramazan ayının ikinci on günlük diliminin mağfiret periyodu olması nedeniyle bu süreçte bağışlanma amacıyla yapılacak her türlü af talebi ve gayreti önem arz etmektedir. Zira bu ay yapılan her amelin karşılığı diğer aylarda yapılana göre katlanarak verilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de tövbe kavramı seksen sekiz yerde geçmekte, otuz beş yerde Allah’a, diğerlerinde ise insanlara nisbet edilmektedir.(Muʿcem, t-v-b)
Tevbe ile İstiğfar arasında ki fark
Kur'an-ı Kerim'de "Rabbini hamd ile tesbih et ve ondan bağışlanmanı iste. Şüphesiz o tövbeleri çok kabul edendir."(Nasr, 110/3) mealindeki ayette görüldüğü gibi, istiğfar ile tövbe arasında yakın bir ilişki vardır. Onun için ikisi birlikte seslendirilmiştir.
Arasında ki farklar hususunda şunları sayabiliriz :
Tevbe; yeniden yönelmedir. İstiğfar; af dilemedir.
Tevbe; geçmişte olan günahından nadim olup, gelecekte olacaktan sakınmaya azmetmektir. İstiğfar; işlenmiş olan günahlardan bağışlama dilemektir.
Tevbe; sonradır. İstiğfar; öncedir.
Tevbe; kalp ile olur. İstiğfar; dil ile olur.
Tevbe; kalbi günah kirlerinden temizler. İstiğfar; amel defterini günahlardan temizler.
Tevbe; insanın yalnız kendi nefsi içindir. İstiğfar; hem kendisinin hem de başkasının nefsi için olur.
Tevbe; zordur. İstiğfar; kolaydır.
Bazı âlimler, “Tevbenin, istiğfar olmadıkça eksik olacağını, tamam olması için mutlaka istiğfarın da yapılması gerektiğine" Hud,3. ayetini delil gösterirler.
Tevbe'nin mahiyeti ve gerekliliği
Tevbe ve istiğfar Allah ile kul arasında yapılan ahdin tazelenmesi ile her insanın fıtrat çizgisine tekrar dönmesini ve onu korumasını ifade eder. Çünkü kişi bu fıtri çizgiden gündelik yaşam içinde nefsi veya çevresel dürtüler sayesinde zaman zaman olumsuz etkilenebilmektedir. Kişinin işlediği bu kötülükler Allah Teâlâ ile iman arasındaki bu bağı zedeleyerek yüce yaratıcıdan onu peyderpey uzaklaştırmaktadır. Tövbe de bu uzaklaşmaya son vererek yeniden bir dönüş çabasıdır.
Esasen Kur’an’da ve hadislerde yer alan tövbe ve istiğfar ifadelerinin çoğu dua ve niyaz üslûbundadır. Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Âdem’in, İbrâhim’in, Mûsâ’nın ve Hz. Muhammed’in tövbelerinden söz edilmekle beraber bizzat Resûlullah’a Allah’tan mağfiret dilemesi emredilmektedir.(Nasr 110/3) Peygamberlerin günah işlemekten korunduğu bilinmektedir. Masumiyetle beraber onların tövbe ve istiğfarda bulunması hususu, ancak İbnü’l-Esîr'in "Resûl-i Ekrem’in Allah ile daima irtibat halinde bulunduğunu, ümmetinin dünya işleriyle ilgilenmekten ibaret olan meşgalesinin bu irtibatı kesintiye uğratabileceği sebebiyle istiğfar da bulunması istenmiştir." sözü ile izah edilebilir.(en-Nihâye, s.675) Masum olan peygamberlere dahi emredilen bu konu bizim içinde geçerli olan hayati derecede önemli bir emirdir.
Tevbe bir arınma ve motivedir
Yüce Allah'a yönelmenin vermiş olduğu mağfiret müjdesi, ayrıca bireye psikolojik olarak büyük bir motivasyon sağlamaktadır. Hadisi şerifte yüce Allah kendisine Tevbe ile yönelenler hakkında "...O beni nerede hatırlayıp anarsa ben oradayım. Bana bir karış yaklaşana ben bir arşın yaklaşırım, bir arşın yaklaşana bir kulaç yaklaşırım. Kul bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim"(Buhârî, Tevhîd, 15) buyrularak tevbe'nin kıymetini ifade etmektedir.
Günahların görünenin ötesinde iç dünyamızda bir etki bıraktığı gerçektir. Günah bataklığına saplanmış mübtelası olmuş kişilerin bundan kolay kolay vazgeçemeyişi bunu etkiyi kanıtlamaktadır. Ebû Hüreyre’den gelen bir rivayette Hz. Peygamber bu konuda şöyle buyurmuştur: “Mümin kul günah işlediğinde kalbinde siyah bir nokta belirir. Eğer pişman olarak bağışlanmasını dilerse nokta silinip kalbi cilâlanır. Günah işlemeye devam ederse siyahlık kalbini sarar...”(Müsned, II, 297)
Tevbe'nin şartları:
Tevbe'nin sözde bir eylem olmayıp içtenlikle yapılması ve kabul edilmesi için bir takım şartları vardır. İşlenen günahtan Tevbe için dört şart öne sürülmüştür. Birincisi: Bunun bilinçsizce ve kasıtsız olarak işlenmiş olmasıdır. Bunu, beşerî arzuların baskısı altında bulunan bireyin zayıf kalıp nefsine uyarak işlemiş olması mânasına da alabiliriz. Allah’ı rab, Muhammed’i peygamber ve İslâm’ı din olarak kabul eden bir kimsenin böyle bir gafleti uzun sürmeden pişmanlık duyarak hemen tövbeye yönelmelidir. Şu halde tövbenin İkinci şartı: Nedâmettir. Resûlullah’ın ifadesiyle, “Pişmanlık duymak tövbenin kendisidir.”(Müsned, I, 422) Üçüncü şart: Yapmakta olduğu günahı derhal terketmesidir. Dördüncüsü: Aynı günaha bir daha dönmemek için çaba göstermesidir. Zira yapılan işten nedamet-pişmanlık hissi bunu gerektirir. Bu husus Allah’ın mağfiretine kavuşmak için Kur’an’da ayrıca belirtilmiştir.(Âl-i İmrân 3/135)
Âlimler tövbenin Allah nezdinde kabul edilmesinin bu dört şartına (kasıtsızlık, nedâmet, terk, tekrar işlememe) bir Beşincisini eklemiştir: O da iyi amel işlemek suretiyle geçmişteki hataların telâfi edilmesidir. Telafisi yapılmayan herhangi bir zarar, beşer ve Allah katında da geçerli olmayacaktır.
Allah ve kul hakklarında Tevbe :
İşlenen günahlar kul hakkıyla ilgili olmayıp sadece ilâhî haktan ibaretse, bunlar içinde kazâsı mümkün farz ibadetler varsa bunlar kazâ edilmeli, keffareti mümkün ise keffareti yerine getirilerek af dilenmelidir. Kul hakkına yönelik günahlardan ise, bu konuda aslolan yapılan kötülüklerin hak sahibine haber verilip rızası alınacak biçimde helâllik dilenmesidir. Maddî veya mânevî bir zarara yol açılmışsa o zarar tazmin edilerek telafi edilmelidir.
İçinde bulunduğumuz Ramazan'ın ikinci on gününde bağışlanmaya vesile olacak Tevbe ve istiğfarlarımız sayesinde affedilenlerden olmanız dileğiyle..