Heyy gidi geçmişte kanlan günler. Heyy gidi Dünya, her şey yalanmış dedirtiyor biz bu yaşadığımız günler. Hani nerede büyüklerimiz, Atalarımız. Babalarımız, Annelerimiz, kaybettiklerimiz sevdiklerimiz? Nerede o çocukluk ve gençlik yıllarımız? Geçmiş yıllarda siyah beyaz olan fotoğraf çekilir, Kartlara 'tab' edilirdi. Hatıra fotoğrafı kalırdı. Evlerde bu fotoğrafları sakladığımız ve eşe dosta gösterdiğimiz fotoğraf albümleri bulunurdu. Şimdilerde yüzlerce, binlerce fotoğraf çekiliyor ama evlerimizdeki mobilya büfelerimizde, nede albümlerde, nede duvarlarımızda asılı bir hatıra fotoğraflarımız bir yoktur. Hatıra kalması bile görülmüyor…
Çekilen fotoğraflarımızın, videoların hepsi cebimizdeki telefonların içerisinde kalıyor. Telefon arıza yaptı veya fotoğraflar silindi, işte yaşadıklarımız ve bütün hatıralarımız da o telefonun içinde meydana gelen arıza ile birlikte silinip gidiyor…
Gelecek nesillerimize geride hatırlayacağı veya torunlarımıza, yeğenlerimize göstereceğimiz veya hatıra olarak bırakabileceğimiz
bir hatıra fotoğrafı kalmıyor. Yenidünya düzeni, yenidünya düzenine ve değişime ayak uydurmak diyoruz. Teknoloji diyoruz, hayatımızdan, gençliğimizden alıp gittiği gibi hatıralarımızı, benliğimizi, hatta akıllarımız da alıp götürüyor.
Fotoğrafta görünen Amcam oğlu, ama bizim Ağabeyimiz Orhan Bükülmez Ağabeyim ve yine fotoğrafta yanımda görünen Kız Kardeşim Emine Dabakan, bunlar çok iyi bir arşivcidir. Geçmiş yıllarda olan hatıra fotoğrafları yıllar sonra ibraz edecek ve hayata geçirip gösterecek kadar iyi bir arşivleri var. Her ikisini de tebrik ediyorum. Yaşanmışları, Atalarımızı, Anne ve Babalarımızı, sevdiklerimizi kaybettiğimiz yakınlarımızın hatıralarını gözleri gibi koruyorlar. Bir hazine gibi saklayıp koruyorlar…
Geçtiğimiz günlerde gazetecilik mesleğime adım attığım 52 yıl olmuş. İzmir Gazeteciler Cemiyeti, benim gibi gazetecilik mesleğinde 50 yılını dolduran gazeteci arkadaşlarımla birlikte bana da 50. Yıl beratı verdiler. Benim beynim yettiği, elim ayağım tuttuğu süre yazılarımı yazmaya devam edeceğim. Gündemi takip edip Köşe Yazılarımda okurlarımı bilgilendirmek benim için onurdur…
Tabi serde gazetecilik olursa, hele de yarım Asır gazetecilik mesleğini icra eden bir yazar olursa, yazamaya devam edecektir. Biraz uzun yazdım ama gerçekleri yazmak istedim. Özellikle gençlerimize, gelecek nesillerimize bırakacağımız bir eser olmalıdır. Nasıl fotoğraflarımızı hatıra olarak bırakmak istiyorsak, evlatlarımızın da geleceklerine ve geçmişlerine sahip çıkmalarını istiyorum. Günümüzde yapılan yapılar içerisinde Mimar Sinan’ın yaptığı eserler nasıl korunuyorsa, günümüz mimar ve mühendislere ışık tutuyorsa, belki ataları olarak evlatlarımıza da bizim yaşantı ve çalışmalarımız ışık tutabilir Tabi kıymet bilip saklarlarsa, kıymet bilmeyip çöp kovalarına doldururlarsa ne tarihten, nede atalarından söz etme hakkına sahip olmazlar…
Yukarıda yazdığım gibi, Mimar Sinan Ustamızın o yok yıllarda, alet edevat, iş makinelerinin yok olduğu zamanlarda yaptığı camiler, medreseler, yollar ve köprüler, binlerce yıl geçmesine rağmen hala ayakta, neden hep Mimar Sinan’dan bahsediliyor. Başka mimarlar yok muydu? Elbette vardı. Şimdi günümüzde de Mimarlar ve yaptıkları eserler var. Bazılarının yaptıkları ise yelde, selde, depremde yerle bir oluyor. Bazıların ki ayakta kalıyor. Binlerce yıl önce Mimar Sinan’ın yaptığı eserler hala ayakta duruyor. İşte hatıraları saklamak ve korumak bizlerin görevi olduğu gibi, Aile hatıralarımızı da saklamamız gerekiyor…
Geleceğimiz gibi geçmişimize de sahip çıkmamız lazım diye düşünüyorum... Herkese Selam ve saygılar sunuyorum…