PİRİNCİN TAŞLARI
Seçim sonrası sosyal medyada, ağlayanlar, isyan edenler, gülen ve kutlama yapanlar birbirine karışmıştı. Yazılanları çizilenleri hayretle izledim. Ne demek lazım gelir bilemedim. Şaşkınlıkla izliyorum. Yazacak o kadar çok şeyin bulunmasına rağmen, yazmakta çok zorlandığım ilk seçim yazım olacak. Neyi, nasıl söyleyelim, ne demek lazım gelir, bir türlü karar veremedim. Kelimeleri sıralamakta güçlük çekiyorum…
Sanırım son 30 günde seçim sahasını dolaştım her yerde, Dertleriyle adeta orta yerde bağıran bu insanları dinleme fırsatı buldum. Karşılaştığım Polis memurları, Hemşireler, Öğretmenler, Emekliler, EYT (Emeklilikte yaşa Takılanlar), mutfağı yöneten kadınlar, evi yöneten erkeklerin cep yangınları hep karşıma çıkan birinci etkenler ve seçimin kaderini de en çok CHP, İYİ Parti, Sadet Partisi ve gizli ortakları HDP ile ittifak yapan partilerden çok sandığı yukarıda yazdığım kişiler ve yakınları etkiledi…
Emekli soruyor. Asgari ücret 1.604 liraydı. Biz 1.710 Lira maaş alıyorduk. Emekli maaşı vergiden muaftır. Asgari ücret 2020 Lira oldu. Biz emekli maaşı 1.850 lira maaş alıyoruz. Et fiyatı, sebze pazarda satılan ot fiyatı bile fırladı biz neden 2020 lira emekli olarak maaş almıyoruz? Diyorlardı. Polis, Öğretmen, Hemşire, Sayın Cumhurbaşkanı bir yıl önce meydanlarda söz vermesine rağmen neden bizim 3.600 ek gösterge verilmiyor? Diye soranlar, işte sandıkta seçimin kaderlerini de değiştirdi. Bana göre Bu iktidara verilen “Kendini düzelt” ikazıdır. Yatırımını yap ama vatandaşının cebine de ver, ikazıdır…
“Siyasetin ve bürokrasinin doğasında her zaman çekişme vardır” Ben hep buna itiraz ettim. Bu çekişmeleri yaratanları ikna edilmesi yerine, onlar hepimize bu hastalığı bulaştırdı. Partinin büyükleri de bu hastalığı iyileştirme yerine görmezden geldi. Sonunda bu hastalık, insanları kanser gibi bünyeye yayıldı, Gezi olaylarıyla başlayan krizden beri, AK Parti içinde birbiriyle uğraşan ve çekişmeden kişisel çıkar elde etmeye çalışan bu karmaşayı körükleyenler var...
Gelelim tekrar 31 Mart için en başta söylenmesi gereken husus şudur: Pazar günkü yerel seçimde İzmir’de Tunç Soyer’in kazanacağı kesindi. Ama Ankara ile İstanbul, Antalya’da, seçim almak, iktidarın çöküşünü yahut erken seçimi tetiklemesini bekleyenlerin senaryoları akim kaldı. Sonuçlar, AK Parti ile MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı’nın pekiştiğini de gösteriyor: Cumhur İttifakı, 24 Haziran seçimindeki yüzde 53’lük oy oranına çok yakın (yüzde 51) bir netice elde etti. 51 ilde seçimi kazandı…
AK Parti, 2014 yerel seçimindeki yüzde 43’lük oy oranını korudu. Cumhur İttifakı yahut AK Parti için 31 Mart seçiminin ciddi kayıpları Ankara, İstanbul ve Antalya, seçiminin kaybedilmesidir. Ders çıkarılması gereken asıl mevzu burasıdır. Buraların neden kaybedildiğinin ve dahi seçmenin nasıl bir uyarı mesajı verdiğinin muhasebesinin yapılması gerekir. İzmir’de Yedi ilçede AK Parti vardı. Yeni iki ilçeyi kazandı ama 31 Mart Seçimlerinde 5 ilçeyi kaybetti. Şimdi 4 ilçe elinde kaldı. Bu neyi gösteriyor? Kaybedilen ilçelerde Belediye başkanları rehavete kapılmış iyi hizmet vermemiş olacaklar ki karneleri zayıf olmuş ve seçimi CHP ye kaptırmışlar…
AK Parti İzmir Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Nihat Zeybekci ile yaptığımız canlı televizyon programında bir sorumuza, AK Parti İzmirliye kendisini iyi anlatamamış diye bir öz eleştiride bulundu. Demek oluyor ki, AK Parti İzmir’i kazanmak için daha çok çalışması gerekiyor. Cumhurbaşkanı Sayın Tayip Erdoğan’da yakın zamanda kolları sıvayıp Türkiye’de 31 Mart yerel seçimleri masaya yatırıp gereğini yapacaktır…
Erdoğan’ın Balkon konuşmasında beğendiğim sözleri; “Kabahati millette değil kendimizde arayacağız.”
“Kazanılmayan yeri kazanmış gibi göstermeye tenezzül etmeyen bir konuşmaydı…
“Başarıyı vurgulamasını bildiği gibi başarısızlığın da altını çizmesini bilen bir konuşmaydı…