PİRİNCİN TAŞLARI
Şimdi başlayacağım anlatmaya, bazı okurlarım bana diyecek ki bırak masal anlatma bize! Yazımı okuduktan sonra nereden nereye geldiğimi göreceksiniz. Ama insanlığımız nereye geldi. İnsanlığımıza ne oldu?
Sabah işe giderken komşumuza günaydın, akşam eve gelirken komşumuza iyi akşamlar demekten bile kaçar hale gelmeye başladık. Yerde yatan yaralıya yardım etmekten kaçarız. Komşumuz aç mı, tok mu, bakmadan biz karnımızı tıka basa doyururuz. Bu kış gününde evinde odunu kömürü var mı, sokakta soğukta kalan var mı, diye düşünmeyi bile aklımızın ucundan geçirmeyiz…
Şimdi başlayalım yazımıza insanlığımızda nereden nereye gidiyoruz; Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, dünya denilen yerde yaşayan birçok insan varmış! Bu insanlar mutluluk ve ahenk içinde yaşayıp giderlermiş. Hep muhabbet ederler, arabaları bile olmadığından, trenle, otobüsle, hatta yürüyerek birbirlerinin evlerine ziyaret ederlermiş!
Birde evde otururken durumumuza bakalım…
Böyle saadet içerisinde yasayıp giderlerken, bir gün evlerinin kapısına bir canavar gelmiş! Adı; “Televizyon”muş. İnsanların kimisi onu hemen eve alırken, bazıları almamak için direnmiş ama onlarda sonra dayanamamış ve teknoloji dedikleri televizyonu içeriye almışlar. Televizyon canavarı içeri girmiş ama girince de hiçbir yeri beğenmemiş! “-Ben en başköşeyi isterim.” Diye diretmiş.
İnsanlar çaresizce onu, en başköşeye oturtmuşlar!..
Küçücük, şişman, çirkin olan televizyon canavarı, zamanla büyümüş, güzelleşmiş, birde kilo verip incelin televizyonu, insanlar çok daha fazla sevmişler O evlerde, televizyon canavarının rahatı çok iyi olunca akrabalarından olan “Telefon” canavarını çağırmış!
Telefon canavarı gelmiş. İnsanlar yine önce istememiş ama sonra onu da evlerine almış. Hatta telefon canavarını o kadar çok sevmişler kiiii; ellerinden düşürmez olmuş, çantalarına, ceplerine,
hatta yastıklarının altına koymuşlar! (Sağlıklı kalmak için her şeyin hormonsuzunu, tazesini, iyisini almak için çalışan insanların beyinlerindeki hücreleri bile yemeye başlamış ama kimse sesini çıkarmammış…)
Aradan geçen zaman içerisinde telefon canavarı büyümüş, güzelleşmiş, serpilmiş ve ‘Tango’ gibi ‘Whatsapp’ gibi ‘Facebook’ gibi ‘İnstagram’ gibi paylaşımlar yapmaya başlamışlar. Bu telefonlarda ‘amoje’ dedikleri şekilleri kullanmaya başlamışlar. İnsanlar bunları daha da çok sevmişler. Hatta bu bebekleri yapamayan telefonlarını çöpe atmışlar. İnsanlar artık birbirine 'Selamün aleyküm' yerine ‘slm’ demeye başlamış…
Birbirlerini öpmek için yazmıyor ifade bırakıyor. Kızgınlık ifadesi bırakıyorlar. Sevgi için bu ifadeyi bırakıyor. (❤) Artık insanlar birbirini göremez, hatta sesini bile duyamaz olmuşlar.Herkes çok üzgünmüş ama yinede bu yeni alışkanlıklarından vazgeçemez olmuşlar. Aynen şimdi yaptığımız gibi olmaya başlamışlar. Şimdilerde ellerinden düşürmedikleri telefon ve tabletler gibi olamaya başlamış!
Her gün bilgisayar, telefonla meşgul olduğumuz kadar, gazete, Kitap okumaya, yakınlarımızla, sevdiklerimizle dostlarımızla ilgilenmeye vakit ayırabiliyorsak sıkıntı yoktur...
Ama katık bulamayıp ekmeğin içerisine ekmek katan geçmişlerimizi unuttuk. Hangisini yemeye şaşırdığımız sofralara oturup sonra israf eden nesil olduk. Sabah namazını kaçırdığı için ağlayan dedelerimizin, dizi kaçırdığı için ağlayan torunları olduk...
Sokaklarda bidonlar ile su tankerlerinde sıra bekleyen atalarımız. İki yamalı şalvarından birisini günlük diğerini de Cuma ve bayramda giyinen dedelerimizin, torunları olarak şimdilerde bir bayram giydiğini diğer bayram giyinmeyen nesli olduk...
Gazete, kitap okumamayı, ahlaklı davranmayanları ayıplayan dedelerimizin, kirada oturmayı, halk otobüsü kullanmayı ayıplayan torunları olmaya başladık...
Tek odalı evlerde on kişi yaşayıp mutluluk yaşayan büyüklerimizden, şimdilerde geniş geniş ayrı odaları bulunan evlerde mutsuzluğu gelenek haline getiren tek başımıza yaşayan torunları olmaya başladık. İyi düşünün geçmişimizi hatırlayıp, bugünümüzdeki savurganlığımıza iyi bakalım...