Yıllar önce, Yeni Asır Gazetesinde çalıştığım sırada İzmir de program yapan ve bir trafik kazası sonucu İzmir Anafartalar Polis Karakolunda tanıştığım Erol Büyükburç; “Yanlış yazmayın ben suçlu değilim.” Diyordu. Yıllar sonra Rahmetli Erol Büyükburç’u dinliyorum. Yıllar öncesine döndüm; Saf, duygulu temiz günlerdi. Belki her şeyimiz azdı ama mutluluklarımız çoktu…
Eski dönemin şarkıları beni gençlik ve mutlu günlerimize götürür. Duygulu şarkı sözleri, arkasında insan elinin dokunduğunu hissettiren gerçek müzikler. Şarkıların sözlerini yazanlar, bestelerini yapanlar tüm duyguları yaşayarak yazıp bestelemişler…
İnsanın dokunduğu eller ve sözler, ne kadar da güzelleşiyor.
İnsan, özenle yaratılmış, harika bir canlı. Düşünsenize, 21. yüzyılda bile insanlık beyin kapasitesinin yüzde üçünü kullanabiliyor…
İlk insandan bu yana, ancak bu kadar bir yüzdeye evirilebildik.
Ama gelin görün ki, bugün üretilen her şey insanlığın eseri. Mesela Okyanusların en dibindeyiz. Ya da iletişim hızı ile mesafeleri sıfırladık. İnsanoğlu, Ay’a çıkıyor. Aylar süren yolculukla Mars’a ulaştı. Dünya da hastalıklar var. Fakat öylesine tıbbi icatlarımız var ki, insan vücudunda kameralarla dolaşıyoruz…
Zaman hızla akarken, icatlar yapıyoruz, keşifler yapıyoruz, yeni yöntemlerle geleceğe, gençlerimiz ve çocuklarla daha iyi ilerliyoruz.
Hep ileriye gitmek, durmamak, geriye dönmeden, yol almak. Ne kadar güzel. Mevlâna’nın da dediği gibi; “Dünle beraber gitti cancağazım, ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım…”
Ne kadar güzel değil mi, yazım hep böyle devam etse keşke?
Yakın tarih boyunca karşımıza çıkmış karanlık gölgeler yeniden ruhlarımıza çökmeye çalışıyorlar. Jitem, Kontrgerilla, Asala, Çatlı, Peker, seçilmişler, bakanlar, belediyeler, ihaleler, yolsuzluklar, gazeteciler, cinayetler, türlü türlü bir zamanların Susurluk’ları…
Derken, belki bizim bilmediğimiz Devlet veya bazı siyasetçiler tarafından kullanılan biri çıkıyor. Ancak MİT Ajanlarının ve istihbaratlarının sahip olacağı bilgileri You Tube kanalından başlıyor bakanları eski siyasetçileri bombardımana, yalan veya yanlış, bunu bilmeyiz. Ancak bunu ayıklamak, sorgulamak Adaletin ve savcıların işidir. Benim edindiğim bilgi; ABD, CİA İstihbaratı ve Suudi Arabistan İstihbarat servisi ile ortak çalışıp, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın etrafını boşaltmak ve iktidardan indirmeye çalışmak. Önce Maliye Bakanı Berat Albayrak, istifa ettirildi. Şimdi Süleyman Soylu, son Başbakan Binali Yıldırım, Oğlu Erkan üzerinden saldırılara maruz bırakıldı…
Ancak son Başbakan Binali Yıldırım ve ailesini, İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu’yu uyuşturucu ticareti ile bağdaştırmak, bana göre inandırıcı değil. Bu saldırılar dış istihbaratların bir operasyon başlangıcı mı? Bu saldırılar, Süleyman Soylu’dan sonra sıra kime gelecek? MİT Başkanı Hakan Fidan, daha sonra da Milli Savunma Bakanına mı sıra gelecek?” Bu ülke için canla başla çalışan bu siyasetçiler için böyle yakışıksız yakıştırmaların sonunu bekleyip göreceğiz. Süleyman Soylu, terör ve yer altı dünyasının insanlarını mafya ve uyuşturucuyu temizlemek için ekibiyle birlikte gece gündüz çalışıyor. Tabi ki bana göre burada Güçlüyü, güçsüz hale getirmek ve ortalığı serbest bıraktırmak isteyenler olacak. Türkiye de kasetlerle yıkmak devrinin çoktan bittiğini sanıyorum…
Birdenbire ülkenin bugünü düne bulaşıyor. Elbette bu yarını da etkiliyor. Şimdi gerçek şey şu: Böylesi sahneler düzmece senaryoya konulduğunda, biliriz ki, bu sahneler filmin sonunu belirler…
Şarkıcı Ersan Erdura’yı dinliyorum. Şarkısında diyordu ki; “Duman ışığı saklayamaz, acılar sürekli olamaz…”